Böylesi bir iletişim ortamı, yaşamı fragmanlar bölük-pörçük ve şoklar şeklinde ampirik düzeyde algılayan insanın yaşam üslubuna denk düşmekte ve sonuçta, verilen haberlerin, gündelik hayatla olan dolaylı ya da dolaysız ilintilerini kurabilecek bir bilince erişmesine engel olmaktadır. Ezen-ezilen, av-avcı, horlayan-horlanan insan ilişkilerine dayalı toplumsal sistemde yaşanan sorunların çözümünün, varolan yapıdaki değişikliklere bağlı olduğunu göstermeyen bir hayat tarzı içinde bulunan insanlara, yaşadığımız dünyanın iç yüzüne ilişkin bilgilerin ya da bu hayat tarzının sunduğu alışılmış anlamlandırma kalıplarının dışındaki sunum şekillerinin verilmesi, okuyucuya itici geleceği düşünüldüğünden, satışı düşünmek durumundaki gazetelerin, gündelik hayatın rutini içinde bunalan, yorulan ve sıkılan insanlara, avami ve lümpen bir dili yapısında barındıran, magazinleşme eğilimi içindeki rahat okunabilecek sunumlarıyla aslında varolan realiteden doğan husumeti ve yalnızlığı artırıcı bir işlev yüklenmiş olduklarını gözden kaçırmamamız gerekiyor. “İnsanın yaşadığı sorunları duyuran, ama bunların nedenlerini anlamasına yardımcı olmayan habercilik anlayışının antidemoktarik bir kültürün oluşmasına bilinçsizce yaptıkları katkıya ilişkin araştırmalarında Lowenthal ve arkadaşları, yorumsuz/factual habercilik anlayışına dayanan liberal gazetecilik geleneğinin, dünyayı sorunlarla dolu bir dünya olarak algılattırdığını; bu sorunların değişebilir toplumsal ilişkilerden kaynaklandığını söylemeyi ise yorumculuk saydığı için, bir yığın sorunla karşı karşıya kaldığını düşünen, ama bunları açıklayabilecek bilgilenme düzeyinden yoksun bırakılan ortalama insanın yalnızlık duygusuna ve korkuya kapıldığını ileri sürmektedir”(Oskay 1992 b: 54.). |