24 Şubat’ta Tevfik paşa, hasta olduğu için, toplantıya katılamadı. Onun adına Konferans’ta konuşan Reşid Paşa’nın, Ankara heyetiyle fikir birliğine vardıklarını bildirdikten sonra, Bekir Sami Bey’e söz verilmesini istemesi ve o konuşurken, “Bekir Sami Beyefendi bütün Türkiye namına söz söylüyor” demesi, İstanbul ile Ankara’nın, Türkiye meseleleri üzerinde anlaştıklarının bir işareti idi, aynı gün Ankara hey’eti adına, doktor Nihad Reşad Bey tarafından yapılan Fransızca bir konuşma ise, Türk da’vasını bütün açıklığı ile ortaya koyuyordu. Fakat ne Sadrazam Tevfik Paşa’nın hasta hali ve asil tavırları, ne doktor Nihad Reşad (Belger) Bey’in güzel bir Fransızca ile yaptığı açıklamalar, ne de İstanbul ve Ankara hey’etlerinin birleşmiş halde görünmeleri, Türkler lehine bir hakaret meydana getirdi. Çünkü İtalya ve Fransa Sévres Antlaşmasının kaldırılmasını değil, sadece bu antlaşma hükümlerinde bazı değişiklikler yapılmasını istiyorlardı. İngilizler ve Yunanlılar ise Sévres antlaşmasında herhangi bir değişikliğin yapılmasına kesin olarak karşı idiler. Bazı delegeler, Sévres adının bile değiştirilmesine taraftar olmuyorlardı. Bu düşüncede olanlar Türk delegelerine, “Biz Sévres ahidnamesini bir izzet-i nefs meselesi yaptık. Binaenaleyh ismi kat’iyyen tebdil ve tağyir edemeyiz. Bunu ber-vech-i peşin kabul ediniz. ondan sonra muahedenin mevadd-ı mündericesi hakkında sizinle münakaşa ve müşafehe edebiliriz” diyorlardı. Halbuki Bekir Sami Bey, “Misak-ı Milli”den fedakarlık yapılamayacağını, Anadolu’nun mutlaka boşaltılması ve Türkiye’ye, “Avrupa’da 1913 sınırlarının geri verilmesi” gerektiğini açıklamıştı. Türklere göre Sévres adının bir önemi yoktu, fakat bu antlaşmanın “Mevadd-ı mündericesi mutlaka Misak-ı MiIli’de münderiç bulunan esasata” uygun olarak değişmeli idi. Fakat, Türklerin Misak-ı Milli üzerinde ısrarla durmaları, Türkiye hakkındaki düşüncelerini değiştirmek istemeyen öteki delegeleri sinirlilik içinde gülümsetmiş hatta bunlardan birisinin “c’est ridicule” (Gülünç şey) demesine bile sebep olmuştu |