15 Ağustos’da da Yunan Kralı askerlerine Ankara’yı hedef olarak gösteren emrini verdi ve “İngiliz irtibat subaylarını” Ankara’da vereceği ziyafete çağırdı. Halbuki, 16 Ağustos’da Avam Kamarasında Lloyd George, Yunanlıların hiç de lehinde yorumlanamayacak bir konuşma yapmıştı. Buna rağmen, 10 piyade ve 1 süvari tümeni ile Yunanlılar “Porsuk suyunun kuzeyinden ve güneyinden ve Sakarya’nın yukarı kısmı güneyinden” doğuya doğru yürümüş ve hiç de engelle karşılaşmadan yürüyüşlerine devam ederek 17 Ağustos’da Sakarya’nın batısındaki Türk kuvvetleriyle temasa gelmişlerdi. Buradaki Türk kuvvetleri süvari ve piyadelerden kurulmuş müfrezeler idi, görevleri de Yunan ileri hareketini “mümkün olduğu kadar” geciktirmekti. Onun için bu birlikler yavaş yavaş geri çekiliyorlardı. İşte bu sıralarda, 21 Ağustos’da, Doğu Cephesi Komutanı Kâzım Karabekir Paşa’dan, moral takviye edici bir yazı geldi. Bu yazıda, “Yaptığımız istiklal muharebesidir. Vatanımızda bir dağ ve bir fedakar kalsa dahi kavgamız devam edecektir” denildikten sonra, düşmanın üstün kuvvetleri karşısında nasıl hareket edilmesi gerekeceği açıklanıyor ve “Şu veya bu mevziin müdafaasının” düşünülmemesi, düşmanı yıpratmak için her çareye baş vurulması, “Düşmanın cenahlarından birinde faik kuvvetler toplayarak” orada düşmana gerekli darbenin indirilmesi tavsiye ediliyordu. |