Bundan başka Fransızların, silah ve cephaneleri Anadolu’ya nakletmekteki yardımları da büyük olmuştu. Gerçekten, Fransız bayrağı çekmiş olan gemiler, Karadeniz kıyılarındaki Türk limanlarına birkaç defa, Mersin limanına da bir defa silah getirmişlerdi. İşin en ilginç yanı, Fransız gemilerindeki silahları korumaya memur edilmiş olanların Ermeni olmaları idi. Büyük taarruzdan biraz önce Fransızlar, altı tane de lokomotif vermişlerdi. Ankara, silah sağlama hususunda her fırsattan faydalanmak istiyordu. Bundan dolayıdır ki, 13 Aralık 1921’de bir hey’etle birlikte Ankara’ya gelmiş olan “Ukrayna hey’eti reisi yoldaş Frunze ile silah ve askeri gereçler üzerinde 17 ocak 1922’de bazı kararlara vardı, fakat 150 rakkaslı mayın’dan başka bir şey sağlayamadı. Bununla beraber silah ve cephane bakımından Türk ordusu, büyük taarruzdan önce, oldukça donatılmış sayılırdı. Ancak, silah ve cephane cinsinden ele ne geçti ise kullanılmak zorunluğu olduğu için, ordu’da silah birliği kalmamıştı. Çok sakıncalı olan bu hali önlemek için bazı tedbirlere baş vuruldu ve bir birliğe aynı cinsten silahlar verilmeye çalışıldı, buna imkan bulunmadığı takdirde kurslar ve ders tertiplenmek suretiyle o birliğe çeşitli silahların nasıl kullanılacağı öğretildi. Fakat, Türk ordusu, İstiklal Savaşı boyunca hava kuvvetlerinin yokluğunu gideremedi. Gerçi Osmanlılardan kalma uçaklardan bazıları, Türk teknisyenleri tarafından onarılarak çalışır bir hale sokulmuş, “Kartal Müfrezesi” adı ile bir kuruluş meydana getirilmiş ve bu kuruluşun başına geçmiş olan Yüzbaşı Fazıl, 1920 temmuz’unda Uşak cephesinde görev bile almıştı. Fakat bu noktaya varmış olmak, bir hava kuvvetine sahip olmak demek değildi. Çünkü “Kartal Müfrezesi”, uçak sayısı, uçucu ve teknik eleman bakımından bir kuruluş bile sayılamazdı. Bununla beraber Türk Hava Kuvvetleri gün geçtikçe güçlenecek, uçaklarının sayısı artacak, teşkilatı da genişleyecekti. |