İşte bütün bu nedenlerle, toplumları --ideal tipler--e göre sınıflamak ne
denli zorlama ise, bir toplumu, bu --ideal tipler--e göre ikiye bölmek de o
denli, hatta ondan da sakıncalıdır. Bu açıdan, --merkez-çevre-- kuramının
önemli bir gerçeği dile getirdiğini kabul etmeliyiz. Bir toplumun iki kesimi,
iki ayrı nitelik ya da özellik çevresinde örgütlenmiş bile olsa (kır-kent,
geleneksel-çağdaş, feodal-kapitalist) herhangi bir toplumun belli bir
bütünlük içinde olduğu kesindir. Bu bütünlüğü sağlayan olay, etkileşimdir.
Ne denli farklı örgütlenmeler içinde bulunursa bulunsun, aynı toplumun tüm
kesimleri, aralarındaki etkileşim sürdüğü sürece (ki sürmemesi olanaksızdır)
belli bir bütünlüğe (diyalektik biçimde de olsa) sahiptirler. Bu açıdan,
--merkez-çevre-- kuramının, bir toplumun, hem göreli olarak çağdaş, hem de
göreli olarak geri ya da geleneksel kesimini, aynı olgunun, emperyalizmin
uzantısı olarak ele alması, kuramsal açıdan çok da yanlış sayılmayabilir.
Yalnız burada iki sorun vardır: Sorunlardan biri, biraz yukarıda değindiğim,
feodal yapı ile göreli olarak kapitalistleşmiş yapının uzun dönemde ittifak
içinde bulunmalarının olanaksızlığı sorunudur.
Bir toplumu, belli ideal tiplere göre ikiye bölmek ne denli sakıncalıysa,
tüm toplumu, tek bir öge çevresinde bütünleşmiş saymak da o denli yanlış
olabilir. Hele toplumun çeşitli kesimleri, birbirlerine rakip toplumsal,
ekonomik ve siyasal konumdaysalar, böyle bir --ittifak benzeri bütünleşme-- hiç
söz konusu olamaz. Yukarıda açıklamaya çalıştığım, zıt ve rakip ögelerin bile
bütünleşmesi ancak --diyalektik bir bütünlük-- çerçevesinde olanaklıdır. |