--Atatürk, hiçbir zaman talih oyunlarını sevmez, arkadaşlarını da kumardan 
uzak görmek isterdi. Bazen vakit geçirmek için poker oynadığı olurdu. Bizzat 
bana anlattığına göre, sevdiği ve takdir ettiği bir yabancı sefir ve madam ile 
bir akşam yemeğini müteakip pokere oturmuşlar. Şakadan oynandığını sezemeyen 
sefirin madamı, Atatürk'ün kaybetmeye başladığını görünce kendi diliyle: 
--Türk liraları bizim memlekete akıyor-- diye memnuniyetini belirtmiş. Bu sözü 
güzelce anlayan Atatürk, hiç anlamamış görünerek, oyuna gayret vermiş. 
Saatler geçtikçe, fevkalbeşer mütehammil bir vücut ve kafanın ezici ve 
bunaltıcı hakimiyeti altında sefir cenapları yavaş yavaş çökmeye ve nihayet 
alabildiğine kaybetmeye başlamış. Zavallı madam, betbeniz atmış bir halde, bu 
kadar borcun altından nasıl kalkabileceklerini düşünürken, Atatürk, 
--Madam...Şimdi de sizin paracıklarınız Türkiye'ye akıyor!-- demiş. Fakat 
kadıncağızı fazla üzmemek için de, hemen oyunun, ciddi..olmadığını, bir 
şakadan ibaret olduğunu söyleyerek, misafirlerinin yüreğine kibarca su 
serpmiş...-- (Banoğlu, 1954-a:85). 
  Bu hikayedeki --fevkalbeşer-- sözcüğü bilindiği gibi, doğrudan doğruya 
--insanüstü-- demektir. Bu açıdan, Anadolu'ya geçerken yanına kurmay başkanı 
olarak aldığı Hüsrev Gerede'nin bu anısını, tam --karizma yapıcı-- bir öge 
olarak ele almak olanağı vardır. İran Şah'ı ile birlikte oynanan poker ile 
birleştirildiğinde, öykünün mesajı ve önemi daha da belirginleşir. 
  Hıfzı Veldet de Atatürk'ü şöyle anlatıyor: 
  --Bence Meclis'in en iyi konuşan ve olayları en doyurucu biçimde anlatan 
hatibi Muştafa Kemal Paşa'ydı. Kesin ifadeli, çok etkili, kararlı, zaman 
zaman sertlik taşıyan, fakat batmayan, ürkütmeyen bir konuşma tarzı vardı 
Reis Paşa'nın.    |