Tarihle uğraştığı sıralarda, Atatürk içerde çalışıyor, ben kapıda oturmuş
bekliyordum. Ara sıra uyumamak için banyoya gidip, yüzüme su vuruyor, sonra
anahtar deliğine gözümü uydurup, bir post üzerinde yüzükoyun uzanıp Nutku
hazırlayan Atatürk'ü gözetliyordum Saat sabahın beşine geliyordu. Uykumu
dağıtmak için elime bir kitap almıştım. Adı --İzmir'in İşgali--ydi. Çok meraklı
olan bu kitaba kendimi kaptırdığım halde, tüm uğraşım boşa gitmiş, şafak
sökerken dayanamamış, yorgunluğun etkişiyle uyuyakalmışım.
Bu sırada Atatürk zile basmış, fakat ben koltukta derin bir uykuya
daldığım için uyanamamışım. Zille uyandıramayınca, kendisi çağırmak zorunda
kalmış. Bir de baktım ki, kapıyı aralamış: --Çelebi, Çelebi!-- diye sesleniyor.
Hemen yerimden fırladım, --Paşam. Emrediniz...-- diyebildim.
Ama bendeki korkuyu varın siz hesap edin. Bağıracak, parlayacak diye ödüm
kopuyordu. Ellerimi önüme kavuşturmuş, bekliyordum. Fakat nedense kızmadı.
Gayet sakin yüzüme bakarak, --Bana bir kahve getiriniz-- dedi. |