Atatürk biraz şaşkınlık, fakat büyük bir sabır ve durgunlukla dinlediği bu
sözlerden sonra, --Merak etmeyin, hepsi düzelecek-- diye doktoru yatıştırmaya
çalıştı.
Atatürk'ün geceki sabrına şaşıyordum doğrusu. Eyüp Peygamber'de bile böyle
sabır yoktu belki. Benim gibi herkeste de aynı şaşkınlık vardı. Atatürk,
doktoru bir kez daha sabır ve durgunluğa çağırdıktan sonra, --Siz böyle
konuşmakta devam ederseniz, ben size muhatap olmamakta mazurum.-- dedi.
Fakat, doktor öylesine doluydu ki, giderek sesinin tonunu yükseltiyor,
sözlerine gem vuramayarak daha tiz perdeden saldırılarını arttırıyordu.
--Kabahat hep sizde. Hocadır diye cahilleri başımıza koydunuz ! --
Sofrada bir bomba etkisi yapan bu konuşma üzerine Atatürk, --Memlekette
Maarif Vekili yok mu?..-- --Var ya, Esat Hoca mükemmeldir-- deyince Reşit Galip,
--Hayır-- anlamında başını sallayarak, --Çok iyi ama çok da ihtiyar. Artık ondan
geçmiştir: Bu memleketin Maarif Vekili o adam değildir. Bu memlekete daha
dinç bir Vekil gerektir.-- dedi.
Bunun üzerine Atatürk'le Reşit Galip arasında şu tartışma geçti: --Yahu
nasıl olur? Bu adam beni okutmuştur. Kültürü yerinde, ilme vukufu vardır.
Soframda hocam hakkında böyle konuşmanı istemem. Beni okutan adam nasıl
Maarif Vekili olamazmış?-- --Değil seni okutmak; senin Allahını okutsa yine bu
adam Maarif Vekili olamaz!-- |