Kişilik Gücü
Kendi karizmasını üretmekte kullandığı yöntemin 1923 yılındaki bir başka
görüntüsünü İsmail Habip Sevük anlatıyor:
--Muhtar Bey (şakacı bir adam olan İngiliz Muhtar) kadehini kaldırıyor:
--Yaşasın Başkomutan!--
--Niye Mustafa Kemal demiyorsun da, Başkomutan diyorsun?--
Muhtar Bey, üstü kapalı bir davranışla: --Hele,-- diyor, --ne olur ne olmaz,
daha uzun süre şu Başkomutanlık üzerinde kalsın!-- Şakalaşıp duran Gazi,
kartallaşıveriyor:
--Vay, sen beni Başkomutanlıktan mı kuvvet alır zannediyorsun? (Sesini
tabiileştirerek) Dinle bak öyleyse, sana bir hatıra anlatayım: Hani ben
Erzurum'da ordu müfettişliği nişanlarını yakamdan atarak --ferdi millet--
kalmıştım ya? O zamana kadar emirlerimi dinleyen komutan (ismini söyleyecekti,
söylemedi) ondan sonra verdiğim emirleri dinlememeye başlamasın mı? Makamına
gittim:
--Paşa, paşa,-- dedim, --size o emirleri bu yakadaki yıldızlar vermiyor,
Mustafa Kemal veriyordu, o yine karşınızdadır, yazınız!--
Yazdı. Emir gideceği yere gitti. Fakat çıktıktan sonra aklıma gelmişti. Ya
komutan düğmeye basıp da, --Posta, bunu dışarı çıkarınız!-- deseydi?..
Sesi yine heybetleşerek: --Fakat diyemezdi. Muhtar, karşısında Mustafa Kemal
vardı, diyemezdi.--
Muhtar Bey kadehini kaldırarak yürekten bağırıyor: --Yaşasın Mustafa Kemal!----
(Arıburnu, 1976:19).
Bu öyküden de açıkça görüldüğü gibi, Mustafa Kemal Atatürk'ün verdiği mesaj
açıkça şudur: Keramet Başkomutanlık yetkisinde, üniformada ya da omuzlardaki
yıldızlarda değil, kendi kişiliğindedir. Kişisel karizmasını yaratmakta ne
denli titiz olduğu bu ve benzeri anılarda çarpıcı bir biçimde ortaya
çıkmaktadır. |