Bu niteliklerine bir de kendi liderliğini (kendini bilinçli olarak
hazırlamasına ek olarak) bilinçli kullanma ve yaratma konusundaki çabaları
eklenirse --kişisel liderlik--, modelinin adeta Mustafa Kemal Atatürk için
kurulmuş olduğu izlenimi bile edinebilir insan. Ya da tam tersi, sanki
Mustafa Kemal Atatürk, kendi liderliğinin kişisel ögelerini adeta --bilimsel--
bir biçimde üretmiştir denilebilir. --Kişisel liderlik-- modeli ile Mustafa
Kemal Atatürk'ün öyküsü tam bir çakışma içindedir.
Öte yandan, --ortamsal liderlik-- açısından da Atatürk ile model arasında tam
bir uyum görülmektedir. Gerek içinde bulunduğu toplumsal ortam, gerekse kendi
grubu içindeki ilişkiler, tam bir lider arayışını simgeler.
İmparatorluğun çöküşü sırasında geleneksel liderliği temsil eden Padişah,
düşmana teslim olmuştur. Askeri güçle de desteklenen siyasal liderlik ise,
İttihat ve Terakki Partisi'nin liderlerinin kişiliklerinde yurt dışına
kaçmıştır. Böylece, Padişah'ın Halife kişiliğinin temsil ettiği dinsel
liderlik dışında, toplumdaki bütün kurumsal liderlik görevleri boşalmıştır.
Zaten Alman komutanların varlığıyla ulusal denetimden çıkmış olan askeri
liderlik, Başkomutan Vekili Enver Paşa'nın yurt dışına kaçmasıyla, tümden
dağınık bir niteliğe bürünmüş, teslim olan İmparatorluk içinde, işlevsel bir
görevi bile kalmamıştı. |