Mustafa Kemal'in Liderliği ve TBMM
Öyle durumlar vardır ki, karar alma biçimi son derece otokratik, hatta
diktatörcedir. Örneğin, Başkomutanlık yetki yasası Meclis'te uzatılmadığı
zaman bakın nasıl bir tutum takınıyor:
--Meclisi Alinin, Başkumandanlığın lüzumuna kani bulunduğuna şüphe olmamakla
beraber, muhalefetin hiçbir esasa müstenit olmayan tezahüratı, Meclis
kararını, şayanı arzu olmayan noktada tezahür ettirdi. Bunun neticesi ne oldu,
Efendiler, biliyor musunuz? Başkumandanlık iki gündür, muğlak ve muallak
bulunuyor. Bu dakikada ordu, kumandansızdır.. Eğer ben, orduya kumanda
etmekte devam ediyorsam, gayrıkanuni kumanda ediyorum. Mecliste tecelli eden
reye göre, derhal kumandadan keffiyedetmek isterim ve Başkumandanlığımın
hitam bulunduğunu hükütmete iblağ ettim. Fakat gayrikabili telafi bir fenalığa
meydan bırakmamak mecburiyeti karşısında bulundum. Düşman karşısında bulunan
ordumuz, başsız bırakılamazdı. Binaenaleyh, bırakmadım, bırakamam ve
bırakmayacağım.-- (Atatürk, tarihsiz:662).
Bu tutum karşısında Meclis, yeni bir oylamaya gider ve 11 red, 15 çekimsere
karşı, 177 oy ile, Mustafa Kemal Paşa'nın Meclis'in bütün yetkilerini
kendinde toplamasına olanak veren Başkumandanlık kanunu uzatılır.
Atatürk için amaç, ülkenin bağımsızlığı ve o aşamada, düşmana karşı
yürütülen savaşın kazanılmasıdır. Liderliğinin otoriter mi, demokratik mi
olduğu, bunalım anlarında onu hiç ilgilendirmez. İlgilendiği nokta, amacın
gerçekleşmesidir. Kendisini amaçtan saptıran biçim ve üslup çeşitlemeleri
kimi zaman onun içinde bulunduğu koşullarda bir lüks niteliği kazanmış, o da
duraksamadan, amacına en çabuk vardıracak yolu seçivermiştir. Aslında, henüz
safların sıkılaşmadığı, toplumda --meşru-- otoritenin kim olduğu tartışmalarının
sürdüğü zafer öncesi Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi sırasındaki Mustafa
Kemal Atatürk'ün genellikle --otokratik-- lider rolünü benimsediğini rahatça
söyleyebiliriz. Bu konudaki tutumunu en açık biçimde hep onun yanında
bulunmuş olan Falih Rıfkı şöyle anlatıyor:
--Kendine has bir reisliği vardı. O zamanlar takrirlerin oya konmadan önce
reis tarafından açıklama yapılması adetti. Mustafa Kemal'in açıklaması öyle
olurdu ki, takririn kabul mü, yoksa red mi edilmesini istediği anlaşılırdı.
Bir defa böyle takrirlerden birini oya koydu, beklediğinin aksi çıkınca:
--Lütfen ellerinizi indirir misiniz? Galiba iyi izah edemedim...-- dedi ve
yeniden red kararı istediğini hissettirerek izah etti. Büyük devrim
başlangıcında hiçbir şeyi oluruna ve tesadüfe bırakmak niyetinde olmadığı
belliydi.--(Atay, 1969:362-363). |