Büyük gruplarla çalıştığı zaman, görüntü olarak demokratik liderliğe önem
vermekle birlikte, yöntem olarak, bu görüntünün altında otokratik liderlik
modelini uyguladığı açıktır. Buna karşılık, inandığı ve güvendiği, yani
temelde --devrimcilik--lerine (devrimciliği kendi anladığı biçimde) inandığı ve
güvendiği arkadaşlarıyla birlikte iş yaparken, görüntüde olduğu kadar, esasta
da demokratik liderliğe kaydığı olmuştur . Özellikle büyük ikna gücünü
demokratik liderliğinin önemli bir aracı olarak kullanması, demokratik
usullerle alınan kararların bile onun çizgisine uygun olmasını sağlamıştır.
Zorunlu olmadıkça, yakın çevresinde demokratik liderliğin çok dışına çıkmak
istemediği, tarihsel bir gerçektir. Sanırım, Kılıç Ali'nin anlattığı şu olay
bunun tipik bir örneği olarak alınabilir:
--Dil ve güneş teorisi üzerinde çalıştıkları günlerdeydi. Dolmabahçe
Sarayı'nda bir gece özel dairelerindeki çalışma salonlarında Hikmet Bayur ile
başbaşa kalmışlardı. Bu dil ve güneş teorisi üzerinde Hükmet Bey'e birtakım
açıklamalar yapıyorlardı. Atatürk'ü Hikmet Bayur'la çalışmaya bırakarak,
bütün arkadaşlar; yanlarından ayrılmış, odalarımıza çekilmiş, yatmıştık.
Ertesi sabah uykudan kalktığımız vakit Atatürk'ün hala yatmadığını ve
Hikmet Bayur'la başbaşa akşamki gibi aynı durumda çalışmayı sürdürmekte
olduklarını öğrenince, arkadaşım Salih (Bozok) Bey'le beraber, derhal
yanlarına gittik. Yüzleri kıpkırmızı olmuş, hala Hikmet Bayur'u inandırmaya
çalışıyordu. Bir süre sonra çalışmaları bitti. Hikmet Bey de müsaadelerini
aldı, çekildi. Yalnız kaldığımız zaman, arkadaşım Salih Bozok: --Paşam, niçin
bu kadar yoruldunuz? Hikmet Bey yabancınız mı? Size bağlı bir arkadaşımız!
--Böyle olacaktır!-- demeniz yeterli değil mi? Sabahlara kadar onu inandırmak
için kendinizi niçin üzüyorsunuz?-- |