Tekil Mesaj gösterimi
Alt 10-02-2007, 12:55   #278
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

--Ha... İşte bu çok yanlış bir düşünçe. Bilirsiniz ki, Hikmet Bayur
inatçıdır. Onu inandırmak lazımdır. O, bir kere inandı mı işi benimser!-- diye
karşılık vermişlerdi.-- (Arıburnu, 1976:67-68) .
Gerçekçi bir değerlendirme, Atatürk'ün liderlik mekanizmaları arasındaki
seçiminin iki ögeye bağlı olduğunu gösterir: Birinci öge, yakın hedefine ve
uzak amacına en uygun kararı aldıracak olan mekanizmanın seçimidir. İkinci
öge ise, kendisine karşı savaşını verdiği Osmanlı İmparatorluğu'nun siyasal
yapısına karşı meşru temellere dayalı bir güç oluşturabilecek ve bu meşruiyeti
yeni kuracağı yapının temeli yapabilecek mekanizmalardır. Birinci öge onu
esasta otokratik liderliğe, ikinci mekanizma ise, görünüşte demokratik
liderliğe itmiştir. Çünkü, çabuk ve kesin kararlar almak gerekliliğine karşı,
gerek Batı'nın gözünde, gerek kendi ideolojisi içinde, gerekse yeniden
biçimlendirmekte olduğu toplum içinde --kabul edilebilir--, yani --meşru-- bir
mekanizma oluşturmak zorundaydı. Onun için ta işin başından beri belli
ölçülerde temsil yetkisi olan --örgütler-- kurmuş ve onlarla çalışmıştı. Çünkü,
yalnız fiilen değil, kuramsal olarak da gücünü bu --örgütler--den alıyordu.
Büyük Millet Meclisi de bu örgütlerden biriydi (Bu konuda, --örgüt-- bölümünde
daha derinliğine çözümleme yapılmaya çalışılacaktır) .
Görev liderliği ile toplumsal-duygusal liderlik rolleri karşısındaki durumu
da, aynen karar mekanizmaları karşısındaki durumu gibidir: Zamana ve
koşullara göre bu işlevleri, bazen birini öne alarak, bazen ikisine de aynı
ağırlığı ve önemi vererek, kendi kişiliğinde bütünleştirmiştir.
Atatürk'ün Sofrasının İşlevi
Mustafa Kemal Atatürk'ün en önemli özelliklerinden biri, çevresiyle olan
insan ilişkilerini hep yumuşak, sıcak ve içten tutmuş olmasıdır. Harbiye
yıllarından beri, arkadaşlarıyla sürekli tartışmakta, onlarla birlikte gizli
örgütler kurmakta, eylemine sürekli ortak ve destek aramaktadır. Bütün bu
etkinlikleri sırasında yemek ve içki sofraları, bir eğlence ve rahatlama
değil, bir dertleşme ve planlama toplantıları niteliğindedir. Bu olguyu
Harbiye'den beri onunla temas etmiş olan arkadaşlarının sonradan yayımlanmış
olan anılarından kesinlikle anlıyoruz.
  Alıntı ile Cevapla