Tekil Mesaj gösterimi
Alt 10-02-2007, 14:03   #283
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Katılma, Atatürk'ün ömrü boyunca ihmal etmediği --sofrası--nın simgelediği
bir ilkedir aslında. Çevresindeki grup için işlevsel olan sofrasının yanında
hemen hemen bütün devrimleri geniş halk kitleleriyle diyalog kurarak
gerçekleştirmiş olması, onun, katılma ilkesine verdiği toplumsal önemi
gösterir. Aslında, siyasal ideolojisinin kuramsal temelleri de
dinsel-geleneksel erke karşı, halk katılımına önem vererek, bu özelliğe aynı
zamanda siyasal bir içerik de kazandırmıştır. Kendi yaşamı süresince kuramda
kalan bu siyasal ilke, sonradan çok partili demokrasiye kadar gelişen
sistemin soyut, fakat temel niteliklerinden biri olmuştur. Ayrıca, katılmanın
sosyal-psikolojik bütün gereklerini sürekli olarak yerine getiren bir
liderdir Atatürk. Sürekli olarak yakın çevresinde büyük gruplar tutmuş,
bunlarla yüz yüze ilişkilerini sürdürmüş ve gerek siyasal, gerekse toplumsal
eylemlerini bunlarla birlikte gerçekleştirmiştir.
Görüldüğü gibi, sosyal-psikolojinin saptamış olduğu liderlik özellikleri
Mustafa Kemal'in nitelikleriyle büyük bir uyum içindedir.
Devrimci Liderlik-Uyumcu Liderlik
Şimdi, konuya bir başka açıdan bakmaya çalışalım. Bilindiği gibi,
Atatürk'ün en önemli niteliği, liderliğinin --devrimci-- bir çizgide
oluşmasıdır. Bir başka deyişle, Atatürk, toplumuna ve çevresine uyum sağlayan
bir lider değil, tam tersine, onların yıllar boyunca içinde yoğruldukları
değerler sistemine karşı çıkan bir liderdi. Sosyal-psikoloji bilimi, özellikle
toplumsal-duygusal liderlik rollerinin, ancak grubun kural ve değerlerine
uygun olduğu oranda yerine getirilebileceğini bize bildirmiştir. Burada açık
bir çelişki ile karşılaşıyoruz: Nasıl oluyor da, tüm değerler sistemini
altüst eden bir lideri toplumsal-duygusal açıdan da, toparlayıcı ve
birleştirici olarak niteliyoruz?
Lider ve Yalkın Çevresi
İşte bu noktada bazı saptamalar yapmak gerekmektedir. Birinci olarak,
Atatürk'ün yakın çevresinin zaman ve eylem içinde; somut hedeflerin
belirlenmesiyle değişmiş olduğunu belirtmeliyiz. Düşmanı ülkeden kovma eylemi,
yeni bir devlet, yeni bir toplum kurma eylemine dönüştükçe çevre de değişir.
Ali Fuat Cebesoy, Kazım Karabekir, Rauf Orbay, Refet Bele hep böyle değişen
çevre sonunda, dışlanmış kişilerdir. Buna karşılık İsmet İnönü, Kılıç Ali,
Nuri Conker, Salih Bozok gibi eski arkadaşlarıyla Falih Rıfkı Atay, Eşref
Ünaydın, Yakup Kadri Karaosmanoğlu gibi yazarlar yakın çevrenin değişmez
kişileridir. Bu kişilere yakından baktığımızda, bunların hem Mustafa Kemal
Atatürk'ün kişiliğine, yani kişisel liderliğine iman ettiklerini, hem de onun
amacını ve hedeflerini benimsediğini görüyoruz.
  Alıntı ile Cevapla