1) Grup Liderliği İlkeleri ve Atatürk
Homans, bir grubun bütünlüğünü ve niteliklerini koruyucu liderliğin
kuralları olarak onbir ilke saptamıştır (Homans, 1950:423-440).
Lider Durumunu (yani liderliğini) Korumalıdır
Mustafa Kemal Atatürk'e bu ilke açısından baktığımızda, sürekli olarak, bir
lider gibi davrandığını ve tüm ilişkilerini liderliğini koruyacak biçimde
düzenlediğini görüyoruz. Aslında kendisine, --Şef; asker mi, sivil mi olmalı?--
diye sorulan bir soruya: --Şef; şef olmalı. İster sivil, ister asker.-- yanıtını
vermesi, bu konudaki bilincini yeterince vurgular sanırım (Banoğlu, 1955:42).
Üstelik, kendisinin de Büyük Nutuk'ta vurguladığı gerçek, yakın çevresiyle
hesaplaşması ve onları hem mantığın, hem de tarihin önünde, kendi liderliğiyle
yargılaması değil midir?
Lider, Grubun Kurallarına Uymalıdır. Böylece Daha Etkili Olur.
Homans'ın saptadığı bu ilke, Mustafa Kemal'in liderliği açısından son
derece ilginç bir denektaşı niteliğindedir. Her şeyden önce, --küçük grup
dinamiği-- bakımından, Atatürk'ün kendi kurallarını kendisinin koyduğuna
işaret etmeliyim. Bir başka deyişle, Atatürk, kendi grubu içinde kendi
uyacağı kuralları kendisi saptayan bir liderdi. Grubun öteki üyeleri, ister
istemez bu kurallar uyarlardı. Buna karşılık, toplumsal açıdan özellikle,
toplumsal devrimleri birer birer uygulamaya aktarırken, toplumun nabzını
sürekli elinde tutmuş, yerleşmiş gelenek ve görenekleri temsil edenlerle
işbirliği yapmıştır. Böylece, bir yandan --devrimci kuralları-- kendi grubu
içinde dikte ederken, öte yandan, büyük grubun kurallarını dikkate almış ve
toplumsal boyutta kural değişikliğine giderken yine mevcut güç dengesinden
yararlanmıştır. Bu tutumun örnekleri, Dürrizade'nin fetvasına karşılık,
Anadolu ulemasından aldığı karşı fetva, şapka devriminde Diyanet İşleri
Başkanı'nı ikna ederek, ilk şapkayı ona da giydirmesi, Padişah'ın mutemet
adamı Fevzi Paşa'yı ikna ederek, sürekli yanında tutması gibi olaylardır. Bu
konuda çok aydınlatıcı bir bilgiyi yine Falih Rıfkı'da görüyoruz: |