--Fevzi Çakmak, devletin ve görevinin adamıydı. Muhafazakardı: Devrimlerden
hiçbirinin taraflısı olmadığını bilirdik. Genelkurmay Başkanlığı'ndan
ayrılıncaya kadar eski yazıyı kullanmıştır. Atatürk, bellibaşlı devrim
kararlarını verdikten sonra bir defa pek sevdiği Diyanet İşleri Reisi Hoca
Rıfat Ffendi'yi çağırıp, onu tatlı dille kandırır, sonra: --Şimdi Mareşal'e
gidelim-- derdi. Biri camilerin ve hocaların, biri ordunun başıydı.--
(Atay, 1969:208-209).
Açıkça görüldüğü gibi, mevcut kurallar açısından, küçük gruba tam egemen,
büyük grubu ise yönlendirmekte pek ustaydı. Sanırım, devrimcilik ile mevcut
yapının değerler sistemini, kendi doğrultusunda en iyi uzlaştıran tarihsel
kişiliği son derece özgündür.
Lider, Liderliğinin Sorumluluklarını Yerine Getirmelidir.
Grup, kendisinden lider olarak ne gibi roller bekliyorsa, onların tümüne
uymalıdır. Yoksa, grubun güvenini, dolayısıyla liderliğini yitirir.
Bu ilke, Mustafa Kemal için tartışılmaz bir gerçeği vurgular. Daha önceki
bölümlerde de belirttiğim gibi, Atatürk, bırakınız mevcut sorumluluklarını,
sürekli olarak, sorumluluk alanını genişletmek için çaba harcamış bir liderdi.
Pek doğal olarak, bu davranışını --küçük grup-- içinde de görüyoruz. Sofrasında
olup bitenlerin ciltler dolusu anı yaratmış olması bile, bu ilkenin nasıl
uygulandığının küçük bir belirtisidir. Bu anılarda göze çarpan ortak nokta,
hangi işin sorumlusu bulunuyorsa, (örneğin, Kurtuluş Savaşı ya da Cumhuriyet
Türkiye'sinin yeni atılımları) o sorumlulukla ilgili tartışma ve konuşmaların
sofraya egemen olmasıdır.
Lider, Emir Verirken, Kurulmuş Olan İletişim Kanallarını Kullanmalıdır.
Böylece Daha Etkili Olur. |