Yine de --grubun bütünlüğü-- kavramından, Atatürk'ün atılımlarını
gerçekleştirmek için kendi oluşturduğu ve yönlendirdiği grubun yönetimini
anlamamız gerektiğini belirtmeliyiz. O, olağan bir grup liderinin üstünde
yetenek ve niteliklere sahip olmasının yanında, tüm topluma yönelik eylemler
içinde olduğundan, --küçük grup-- hiçbir zaman bir araç niteliğinden daha önemli
bir yere sahip olmamıştı Atatürk'ün yaşamında.
Lider, Disiplin Sağlamak için, Disiplini Bozanlara Ceza Vermekten Çok,
Grubun Kendini Disipline Edebileceği Ortamı Yaratmalıdır. Ödül ve Ceza Olarak,
Grup Kurallarına Uygun Davranışlarda Bulunmalıdır.
Bu ilke, Atatürk'ün liderliği açısından gereksizdir. Bu gereksizlik iki
açıdan ortaya çıkar: Birinci olarak Atatürk, keramet sahibi bir lider
(karizmatik lider) olarak o denli güçlüdür ki, kişisel varlığı bir küçük grup
için başlı başına bir disiplin ögesidir. Bu yargı, hiç kuşkusuz,
Cumhurbaşkanlığı dönemi için geçerlidir. Daha önceki dönemlerde ise, sürekli
yer ve çevre değiştirdiği için, bu nitelik çok önemli değildir. Ancak,
Olimpos birahanesindeki konuşma gibi, geleceğe yönelik düşleriyle
arkadaşlarını etkileme çabası içinde, hiç kuşkusuz belli bir --sofra--
disiplinine ek olarak, --küçük grup-- disiplini de kurmuştur. Bu gerçeği,
ilerde --örgüt-- bölümünde daha ayrıntılı olarak göreceğiz. Çünkü, ilk devrimci
atılımları dönemi genellikle gizli örgütler oluşturmakla geçtiğinden, grup
disiplini de en katı biçimiyle, kaçınılmaz olarak gündeme gelmiştir. Fakat
burada, artık --gönüllü küçük grup-- kavramının ötesinde en sert kurallarla
belirlenen --resmi örgütlenme--nin nitelikleri işin içine girmektedir. |