Belki de, para basımını bir an önce sağlamak için bulunmuş bir gerekçe
içine yerleştirilmiş de olsa, Atatürk'ün söyledikleri, kendisini, yani çevre
ile karşılaştırmalı olarak kendi yeteneklerini ne denli iyi bildiğini
göstermektedir.
Aslında, --kendini tanıma-- ilkesi hiç kuşkusuz, --kendi kişisel nitelik ve
yeteneklerini bilme ve çevre ile ilişkilerde buna göre davranma-- biçiminde
algılanabilir. Bu noktada, Atatürk'ün içkiye karşı tutumu ve kendi gerçekçi
davranışı, yani olayı saklamaya çalışmak yerine, tam tersine, toplumsal ve
kurumsal bir niteliğe dönüştürmek başarısı, Homans'ın onbirinci ilkesinin
kişisel açıdan ele alınışındaki başarıyı gösterebilir.
Burada ikinci olarak belirtmek istediğim , --kişisel niteliklerin, çevre
koşullarıyla karşılıklı değerlendirilmesi-- ilkesini daha iyi açıklayacak bir
olaydır. Olayı, O'nun çevresinde tuttuğu İsmail Habip Sevük anlatmaktadır.
Her ne kadar, ancak son --millet-- --milletim-- bölümü, benim belirtmek
istediğim örnek ise de, özellikle evliliğine ilişkin verilerden dolayı, tüm
öyküyü; kısaltmadan aktarıyorum. Böylece, o dönemin ve liderin havası da daha
gerçekçi olarak algılanabilir. Öykünün adı --Birinci Büyük Millet Meclisinde
Mustafa Kemal --Milletim-- Diyemiyor.-- :
--Konya'dayken; Mevlevihanede verilen akşam ziyafetinde --Postnişin--in büyük
kızı da sofradaydı. Gazi'nin refikasıyla beraber haremsiz ve selamlıksız bir
sofra. Latife Hanım Avrupalı büyük isimlere istinaden kadınlık hakkında güzel
sözler söylüyordu. --Kant demiş ki: Kadının en büyük süsü, fazilettir--,
--Dekart demiş ki...-- Ben de Fırsattan istifade, Gazi'ye bakarak dedim ki:
--Hanımefendinin bu gibi fikirlerini millete de bildirmek için bir mülakat
yapmak ne kadar faydalı olacak.-- |