Mustafa Kemal Paşa'nın Çerkez Etem karşısındaki tutumu da aynı biçimdedir.
Son ana dek, öğüt heyetleri göndermiş, karşılıklı konuşmalarda bulunmuş,
sonunda, Tevfik ve Etem kardeşleri kendi kendilerinin hatalarıyla köşeye
sıkıştırarak, sorunu çözmüştür. Örneğin, Birinci İnönü Savaşı'nda, Çerkez
Etem, Yunanlılara katılıp, ihaneti kesinleştikten sonra, Mustafa Kemal'in
söylediği, --Ben zaten biliyordum. İş çoktan bu vaziyetteydi. Fakat işleri
vakitsiz nasıl bozabilirdim.-- sözü, onun bu zamanlamasının kesin kanıtlarından
biridir (Nadi, 1955:10). Bir anlamda Çerkez Etem'e başka seçenek bırakmamış
olması, dikkatle uygulanmış bir taktiğin zaman içindeki sonucu değil midir?
Mustafa Kemal bir yandan Meclis içi taktiklerle uğraşırken, öte yandan dış
ilişkiler de özel bir dikkat istiyordu, Padişah hükümetinin varlığını
sürdürmesi, örneğin Londra Konferansı'nda sorunlar çıkarmıştı. Atatürk,
içişlerde gösterdiği dikkati ve beceriyi, dış ilişkilerde de koruyordu. Esas
olarak Sevr Andlaşması'nın küçük değişikliklerle kabul ettirilmesi amacına
dönük bu konferansta İstanbul hükümetini temsil eden heyet, asıl söz sahibinin
Türkiye Büyük Millet Meclisi adına gelenler olduğunu bildirince, dış ülkeler
açısından Mustafa Kemal eyleminin önemi ve yasallığı büyük ölçüde artmıştı.
Buna karşılık, Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümetinin Dışişleri Bakanı
Bekir Sami Bey'in, Meclis'in onayı dışında yabancı ülkelerle ikili anlaşmalar
yapmaya kalkması Atatürk tarafından uygun karşılanmamıştı (Özellikle
Sovyetler'in bu durumdan çok rahatsız oldukları anlaşılıyor. Çiçerin ile o
zamanki Moskova Büyükelçimiz Ali Fuat Paşa arasında ilginç yazışmalar olmuş
(Yerasimos, 1979;301, 311-313). (Afetinan, 1977:82). Nitekim bu durumu,
sonradan Atatürk, gerekçelerini de uzun uzun anlatarak, Nutuk'ta, açıkça
kınamıştır (Atatürk, tarihsiz:537-593) . Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin tam
bağımsızlığa gölge düşürecek hiçbir anlaşmaya tahammülü yoktu. Mustafa Kemal,
bütün bu noktaları büyük bir duyarlılıkla izliyordu. |