12-02-2007, 11:44
|
#2 |
| Guest | 1 Kasım 1920’de BMM hükümeti Ermelilere barış teklif etti. Fakat onlar, şimdiye kadar kedilerini korumuş olan emperyalist devletlere müracaat edip yardım umduklarından, Türk teklifini dikkate almadılar. Ancak bu tarihlerde büyük devletler, planlarının bir hayal olduğunu anlamışlar ve bunun gerçekleşmesinin mümkün olmadığını kabul ettiklerinden, Ermenilere olan desteklerini azaltmışlardı. Bunun üzerine Türk askerî harekâtı devam etti. 6 Kasım 1920’de kuvvetlerimiz Gümrü önlerine kadar ilerledi. Rusya’dan ve Amerika’dan yardım alamayacaklarını anlayan Ermeniler, mütareke isteğinde bulundular. Ancak Ermenilerin, Türk hükümetinin mütareke şartlarını kabul etmemesi üzerine savaş bir süre daha devam etti. Neticede Ermeniler, savaş güçlerinin tükenmesi üzerine mütareke şartlarını kabul ettiler(18 Kasım 1920). Mütarekeyi müteakip hemen barış görüşmeleri başlatıldı. Müzakereler 2 Aralık’ta sona erdi ve 2/3 Aralık 1920’de Gümrü Anlaşması imzalandı[i]. Bundan sonra Ermenistan Sovyetler Birliği tarafından işgal edildi. Türkiye de yeni komşusu Sovyetler Birliği ile 16 Mart 1921 tarihinde yeni bir anlaşma yaptı. Bu anlaşma esas alınarak 13 Ekim 1921’de Ermenistan Sovyet Cumhuriyeti ile yeni bir anlaşma yapıldı ve bugünkü sınırlar tespit edildi. Savaşlar sırasında Ermeniler, 2.000.000 kişinin öldüğünü söyleyerek soykırım iddialarında bulunmuşlardır. Ancak 1914’teki resmi Osmanlı nüfus kayıtlarına göre toplam Ermeni nüfusu 1 294 831’dir[ii]. Bunların, savaş süresince bir kısmının Kafkasya’ya, bir kısmının Avrupa ve Amerika’ya ve bir kısmının da Suriye’ye gittikleri düşünülecek olursa, savaş süresince ölen Ermeni sayısı toplam 300.000 kişiyi geçmemektedir[iii]. Tabii bu da az bir rakam değildir ve insanların yaşadıkları ülkeleri terk etmek zorunda kalmaları ve bunun da ötesinde hayatlarını kaybetmeleri üzüntü vericidir. Ancak burada bir suç varsa en son suçlanması gerekenler Türkler olmalıdır. Çünkü, Milli Mücadele sırasında Erzurum’da kurulan Vilayet-i Şarkıyye Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti’nin de dediği gibi “Doğu vilayetleri bir Müslüman memleketidir. Bu bölgede Ermeniler küçük bir azınlıktır. Elli yıldan beri Ermeniler bu bölgede çeşitli siyasi öldürmeler ve komitecilikle Müslümanları müdafaa zorunda bırakmışlardır. Teşebbüs ve takaddüm onlardan gelmiştir”[iv]. Demek ki, Türkler, Ermenilerin bölücü isyanları ve katliamları sonucu kendilerini müdafaa zorunda kalmışlardır ki, bu meşru bir müdafaadır. Dolayısıyla kendi emperyalist ideallerini gerçekleştirmek adına kışkırttıkları ve kendi emellerine alet ettikleri Ermenilerin bu hareketinden sonra Türklere neden vatanınızı korudunuz, neden ülkenizi terk etmediniz dercesine onları suçlamak, her halde kendi suçlarını gizlemek için yapılmış bir politik atak olsa gerektir. Tabii burada şunu da sormak gerekir: Emperyalist idealleri uğruna Batılı devletlerin saldırısı sonucu ölen milyonlarca Türk evladının hesabını kim verecektir[v]? [i] Turan, s. 179. Tansel, III, s. 244. [ii] Shaw, II, s. 295. [iii] Shaw, II, s. 378, 379. [iv] Tansel, ; I, s. 142, 143. [v] I. dünya savaşı sırasında Osmanlı ordusunda hizmet etmek üzere dört milyon kişi silah altına alınmıştı. Bunlardan 550 000’i cephelerde şehit düşmüş, 2 167 841 kişi yaralanmış, 891 364’ü sakat kalmış, 103 731’i kayıp ve 129 644’ü esir olmuştu. Esirlikte ölenlerle birlikte şehitlerin sayısı 600 000’e yaklaşıyordu. (Tansel, I, s. 2). Bu sayılara sivil halktan ölenlerle Kurtuluş Savaşındaki kayıplarımız da eklenirse, millet olarak kaybımızın ne kadar büyük olduğu anlaşılır. |
|
| |