Tekil Mesaj gösterimi
Alt 13-02-2007, 08:48   #3
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Dış Siyaset Açısından
İslam tarihînde hilâfetin önemsizleştiği bir dönem yaşanmıştır. Dört halife döneminde İslam toplumlarının birlikteliğini ifade eden hilafet Abbasiler döneminden sonra yaşanan mülk parçalanmaları, mülk sahiplerinin devlet düzenine müdahale çabaları halifeliğin gücünü 750-1258 arasında iyice azaltmıştır. Arap Müslümanlar Arap olmayan halife düşüncesine karşı iken Şiiler Hz. Ali soyundan halife olanı tanımak istiyorlardı. Hilafet Osmanlı’ya geçmişti ama Osmanlı Arapların kabul etmediği bir hilafeti üstlenmiş oluyordu. Halide Edip Adıvar “Halifenin Kureyş’ten olacağına” ilişkin hadis varlığını ileri süren Mavardi’nin “El Ahkamussultaniyye” adlı eserinin bu yüzden Abdülhamit tarafından yakıldığını yazmaktadır. Esasen Osmanlı imparatorluğu II Abdülhamit devrine kadar halifelik sorunuyla karşılaşmamış ve padişahlar bu unvanı genellikle kullanmamışlardır.
Ancak Osmanlı 16. asırdan itibaren başı sıkışan Müslümanların yardım talepleriyle karşılaşıyor ve bu yardım taleplerine olumlu cevap veriyordu. Batı yayılmasının tehdidi altındaki devletler İslam dünyasının güçlü devleti Osmanlı’dan yardım istemeye başlamışlardı. Bu gelişme bir yandan Osmanlı Müslümanlarının dikkatini dış dünyaya yönlendiriyor, diğer yandan İslam dünyasında dünya İslam dayanışmasının zeminini hazırlıyordu. Hilafetin İslam birliği kavramı ekseninde gelişimi Müslümanların sömürgeci Batı devletleri karşısında zor durumda kalmalarının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Burada vurgulanması gereken, İslam birliğini hilafetin varlığının geliştirmediği, fakat hilafetin varlığının İslam birliğiyle birlikte yüceltildiğidir. 1876 yılında bir Hind gazetesinde “İster Hindistan’da ister diğer ülkelerde Müslümanların layık görüldüğü şeref ve saygınlık büyük Türk imparatorluğunun varlığına bağlıdır. Eğer bu imparatorluk var olmaktan çıkarsa Müslümanlar birden bire önemsizleşecek ve bütün bütün yüz üstü bırakılacaktır.
Abdülhamit hilafetin gücünden yararlanmaya çalışırken hazır gelişmekte olan İslam birliğini kendi tezi olan “hilafetle” kurumlaştırmayı amaçlamıştır. Bu çerçevede hilafete dayalı bağlılığı Cava, İran, Türkistan, Çin, Hindistan ve Afrika Müslümanları nezdinde geliştirmek için temsilciler göndermiştir. Osmanlı 1768 Kaynarca anlaşmasının 3. maddesiyle Rusya devleti sınırlarında ya da komşusu olan küçük Müslüman toplulukların serbestiyeti ve halifelik unvanıyla Osmanlıya bağlılığı hüküm altına alınmıştı. Bu olay yukarıda sözü edilen halifeliğin ön plana çıkışının uluslararası hukuki metinlere resmen ilk geçiş örneğini oluşturur.
  Alıntı ile Cevapla