Bir dilin imparatorluk dili olması ve yalnız bir vatanda değil, birçok vatanlarda işlenip güzelleşmesi, o dile, bu engin vatan topraklarından yükselen, zengin ve üstün sesler kazandırır. O milletin dil mûsıkîsi de âlemşümûl bir mûsıkî üstünlüğüne yükselir. Türk dili üzerinde yürekten konuşabilmek için, önce bu mûsıkîyi, yani bu vatanın seslerini duyabilmek ve anlayabilmek lâzımdır.
Bu bakımdan Yahyâ Kemâl'in:
Çok insan anlayamaz eski mûsıkîmizden,
Ve ondan anlamayan, birşey anlamaz bizden.
söyleyişi, Türk mûsıkîsi kadar Türk dili için de doğrudur. Bu büyük şiirin devâmındaki,
Açar bir altın anahtarla rûh ufuklarını,
Hemen yayılmaya başlar sadâ ve nûr akını,
...............
Bu sazların duyulur her telinde sâde vatan,
Sihirli rüzgâr eser dâimâ bu topraktan
mısrâları, tereddütsüz, Türk dili için de söylenmiş gibidir.
Çünkü Türkiye Türkçesi'nin, aslında, dünyanın en güzel sesli dillerinden biri olması üzerinde, dokuzyüz yıllık bir zamandan beri, en büyük coğrâfî tesir hiç şüphesiz, Anadolu ve Balkanlar Türkiyesi'nin tesirleridir. Fakat Türkçe, tıpkı Türk milleti gibi, târihin bu dokuz asrında ve dünyanın üç kıt'ası üzerinde yeni bir dil imparatorluğu kurmuştur. |