Arabistan çöllerinin uzun, İran yaylalarının uzatılan sesleri; İtalyan sularında, korsanlar kadar, dalgalarla da çarpışan Levendlerin bu zafer ve mâcerâ ufuklarından getirdikleri gür sesler, Türkiye Türkçesi'nde ve onun bütün yaşayan kelimelerinde bir mûsıkî saltanatı hâlinde mevcuddur.
Yine bu bakımdan; Yahyâ Kemâl'in:
Tâ Budin'den Irâk'a, Mısr'a kadar,
Fethedilmiş uzak diyarlardan,
Vatan üstünde hürr esen rüzgâr,
Ses götürmüş bütün baharlardan.
O dehâ öyle toplamış ki bizi,
Yedi yüz yıl süren hikâyemizi
Dinlemiş ihtiyar çınarlardan.
Mûsıkîsinde bir taraftan dîn,
Bir taraftan bütün hayât akmış;
Her taraftan, Boğaz, o şehrâyîn,
Mâvi Tunca'yla gür Fırât akmış.
Nice seslerle gök ve yerlerimiz,
Hüznümüz, şevkımiz, zaferlerimiz,
Bize benzer o kâinat akmış.
sözleri, târif ettiği, Itrî'nin mûsıkîsi kadar, büyük Türk dili için de doğrudur.
Böyle bir dilin kelimelerini hor görmek, hakîr görmek, hele şu veya bu politik veya ideolojik sebeple dilden atılabilir görmek, en az, onların oluş ve yontuluş târihini bilmemekten, hattâ sevmemekten doğan büyük gaflettir. |