Ulu mâbed! Seni ancak bu sabâh anlıyorum!
Ben de bir vârisin olmakla bugün mağrûrum!
Bir zaman hendeseden âbide zannettimdi,
Kubben altında bu cumhûra bakarken, şimdi,
Senelerden beri rü'yâda görüp özlediğim
Cedlerin mağfiret iklîmine girmiş gibiyim.
Dili bir, gönlü bir, îmânı bir insan yığını
Görüyor varlığının bir yere toplandığını;
Büyük Allâhı anarken, bir ağızdan herkes
Nice bin dalgalı Tekbîr oluyor tek bir ses;
Yükselen bir nakarâtın büyüyen velvelesi,
Nice tuğlarla karışmış, nice bin at yelesi!
*
Bir milletin dili, işte böyle şiirleri söyleyebilecek ulviliğe yükselmişse, bu dili, bir milletin gözü önünde öldürmeğe kalkmak, en hafif tâbiriyle, cinâyetlerin en büyüğüdür!...
Çünkü Türk dili, (tekrâr ediyoruz ki) herhangi küçük ve başkalarına mahkûm bir millet dili değil, târihin daha ilk anlarından başlayarak bir imparatorluk dilidir.
Her dil imparatorluk dili olamaz. Çünkü her millet imparatorluk kuramaz.
Bunun için büyük millet olmak lâzımdır. Büyük milletlerin dili de tabiatiyle, büyük vatanlarda işlenmiş, büyük dil olur.
Yine tekrâr ediyorum:
Türk milleti tarafından fethedilmiş topraklar nasıl Türk vatanı olmuşsa, aynı millet tarafından fethedilmiş kelimeler de öyle Türk kelimesi olmuştur. |