14-02-2007, 09:34
			
			  |  
			 
			#39  |  
  |    Guest     |         Ayrıca kentin su ihtiyacını gidermek için, bir su kemerinin yapılması ve su yollarının inşası da planlanmıştı. Vezir Osman ağa veya vezir suyu adıyla tanınan içme suyu bu dönemde, kentin sebil ve çeşmelerinden akmaya başlamıştır. Vezir suyunu kente taşıyan kemer, hala durmaktadır.  
Kentte imar faaliyetlerinin görüldüğü bu dönemde, kentin yaşam serüveninde hiç eksik olmayan bir felaketle tekrar yüz yüze kalıyordu: deprem! 1654 ve 1664 yıllarında yaşanan depremler, kentte korkuya yol açıp, yabancıların gemilere sığınmalarına neden olmuşsa da, çok büyük yıkıma yol açmamıştır. Ancak 1688 yılında İzmir, tarihinde gördüğü en şiddetli depremlerden birisini yaşamıştı. Yaklaşık 15.000 ile 20.000 kişi hayatını yitirmiş ve depremin ardından çıkan büyük yangın, neredeyse kentin tamamını tahrip etmişti. Deprem ve yangın sonrasında İzmir, hızla yeniden inşa edilmeye başlanmış, bu inşaat faaliyetlerinin önemli bir bölümünü Osmanlı yönetimi üstlenmiş, hatta öncülük etmişti. Sadrazam Köprülü Fazıl Ahmet Paşa’nın bu süreçte inşa ettirdiği Büyük Vezir Hanı, abidevi yapısıyla yapılacak diğer hanlara model oluşturmuştu. Şehrin yeniden imar çalışmalarına yerli halkla birlikte, Frenkler de büyük destek olup, katkıda bulunmuş, böylece hızlı bir gelişme sağlanmıştı.  
Ticaret, kenti sadece fiziksel açıdan değiştirmekle kalmamış, şehrin nüfus yapısını da büyük oranda etkilemiştir. İzmir’in dünya ticaretiyle bütünleşme yolunda böylesi gelişimlerin yaşanması üzerine, ticarette aracı rolü oynayan Osmanlı tebaası Rum, Yahudi ve Ermeniler hızla İzmir’e yerleşmeye başlamışlardı. Bu kişiler, hem Batı dillerini konuşmaları, hem de Türkçe bilmeleri nedeniyle yerli halkla ilişki kurabiliyorlardı. Bundan dolayı, onlar ticaretin vazgeçilmez aracıları haline gelmişlerdi. Bu durum İzmir’in dış ticaretinde Türklerin rolünün sınırlı kalmasına neden olmaktaydı. İzmir ticaretinde esas rolü Avrupalı tüccarların oynaması, doğal olarak Türklerin ticari etkinliklere katılmasını zorlaştırmaktaydı. Bu dönüşüm sürecinde İzmir’de nüfus açısından Türkler elbette çoğunluktaydılar. Kentin iç pazarlarına, geleneksel ticaretine egemendiler ve kent halkının gereksinimlerini karşılamaktaydılar. Ancak uluslararası ticarette etkin değillerdi.  
Ticari canlılık ve uluslar arası ticaretin kentin hakim ekonomik sektörü oluşu, İzmir’i nüfus açısından kozmopolit bir hale getirmişti. Kentte Türklerin yanı sıra Osmanlı uyruğu olan gayri müslimler yaşarken, bu dönüşüm sonucunda Avrupalı bir nüfus grubu da oluşmuştu. Nitekim Frenk mahallesi, Osmanlı Devleti’nde Batı kültürünün, kendini çevresinden ayırmasının fiziki simgesiydi. Frenk mahallesinde yaşayan Avrupalılar, yaşadıkları bölgede, hayatlarını kendi ülkelerindekine benzetebilmek için, ibadethaneler, kulüpler, lokantalar, kültür merkezleri, hastaneler vb. yapıları inşa ettirmişlerdi.    |  
  | 
		
		
		
		
		
		 
	 |        |