Tekil Mesaj gösterimi
Alt 15-02-2007, 01:56   #2
Meric
Yardımcı Admin
 
Meric - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Bu gurbetin sırf cismânî olanı; hâlî ve kalbî olanı olduğu gibi; her ikisinin birden duyulup hissedildiği katmerli yalnızlık olanı da var.

Cismânî iğtirab, tıpkı gurbette olduğu gibi yurttan-yuvadan, dosttan-ahbaptan uzak kalma. Hele de ulaşma yolları bütünüyle bozulup, köprüler de harap olunca, çaresizlikten dolayı ruhları tam bir iğtirab istilâ eder. Beden insanları için çok defa ölümle neticelenen iğtirab, Allah ve ahirete imanla tadil edilmezse, her zaman tahammülfersâ bir hâdise sayılabilir, imanla, bu müterâkim gurbetleri göğüsleyip, sonra da şöyle veya böyle vefat edenlere , موت الغريب شهادة, “Bu kâbil yalnızların vefâtı şehadettir.” fehvasınca o bir nimettir.

İğtirabın hâl televvünlüsü, , ياليتني لم تلدني اُمي,
beyan-ı nebevisiyle tebcil edilmiştir. Fesat istilâsına uğramış bir zaman diliminde, çağın getirdikleriyle boğuşan çaresiz bir salih insan; cehalet girdabına kapılmış bir toplum içinde hakikat-âşina bir alim; nifakın kol gezdiği bir dünyada sadakate kilitlenmiş bir vefa insanı iç içe böyle bir gurbet yaşamaktadır ve fesadın azgın köpürüşlerini, cahil yığınların zebil olup gidişlerini, nifak ve nifakçıların her zaman prim alışlarını gördükçe iliklerine kadar kendini yalnızlık içinde hissederek "Keşke bu insanlara bir şeyler anlatabilseydik!" der, inler.

Kalb buudlu iğtiraba gelince, o, ârifin, Hak katındakileri duyuş, seziş ve bekleyişleri açısından öyle bir gurbetdir ki; duyar, hisseder; duyup hissettikleriyle ruhânî zevklere açılır; açılır ama, vuslat-ı hakikîye kadar çevresinde Hakk’a kapalı insanların gurbetlerini ruhunda duyduğu gibi, seyr-i ruhânînin getirdiği gurbetlerden de bir türlü kurtulamaz; sürekli kalbinde “kurbet”, “üns billâh” ve “lika” şevk u iştiyakını duyar; duyar ama, hakikî olmasa bile, ya endişe, korku ve hassasiyetinin örgüleyip yürüdüğü yollarda karşısına çıkardığı berzahların tesirinde kaldığından ya da bir kısım şuuraltı mülahazaların resmettiği şekil ve suretler, kalb gözü hadekasını birer perde gibi sardıklarından, derecesine göre muğteribin yakînî, zannî, tahmînî veya vehmî bir gurbeti söz konusudur ki, değişik dalga boyundaki bu şerâreler, vefa, sadakat ve kurb hususiyetlerine çarparak onların ruhî şekillerine dokunur ve şekil değişmelerinden meydana gelen boşluklarda gurbet esintileri duyulmaya başlar ki, işte bu, mütemâdî bir iğtirabtır. Zirâ sâlik, yukarıdaki mülahazalarla arz etmeye çalıştığımız hususları, kazanma kuşağında kaybetme gördüğünden kendini çaresizlik içinde hisseder ve bu yalnızlık endişesi, yalnızlık vehmi ve yalnızlık düşüncesiyle “Keşke anam beni doğurmasaydı!” der ki, bu bildiğimiz gurbetlerin en ağırı, en idrak edilmezi ve en değerlisidir.

Dünyevî gariplerin, uhrevîlikle teselli olmalarına; hâl gurebâsının, mârifet ve muhabbet soluklayarak nefes almalarına karşılık, bütün ölçüleri alt üst eden âriflerin gurbeti, Kafdağı’ndan daha ağır olsa gerek; zirâ, onlar, dünyanın en garibi, ahiretin de garibidirler. Ehl-i dünya onları anlamaz; çünkü onların ufku dünyadır ve onun ötesinde bir şey görüp bilmeleri de mümkün değildir. Âbid ve zâhitler diyeceğimiz ahiret ehli de onları anlamaz. (age, s.77, 78, 79)

Mutlak vatandan ayrı kalış yeri olan bu dünya, bir gurbet diyarıdır, bir göz yaşı yurdudur. Burada, mutlak vatan boyasıyla boyalı, sıla rengi taşıyan yurtlar da var; ama burada gurbet, bazen bu göreli oluş içinde anlaşılıp, anlatılır. Necip Fazıl, Anneme Mektup şiirinde gurbeti bu anlamda ele alır ve Ben bu gurbet ile düştüm düşeli, / Her gün biraz daha süzülmekteyim, / Her gece, içine mermer döşeli, / Bir soğuk yatakta büzülmekteyim, diyerek duygularını nazma döker.
Yahya Kemal’in Gurbet nedir bilir mi o menfaya gitmeyen? / Ey gurbet, ey gurubu ufuklarda bitmeyen / Ömrün derinliğinde süren kaygı günleri, / Yıllarca fakr içinde, hayatın hüzünleri; mısralarında insan, mutlak sılaya özlem duyan bir gurbet kokusu alır gibi olur. Seyrani’de de bu hava sezilir : Hicranlar mı çöktü içime benim / Gözyaşımı kimse silmez ağlarım / Mezarım olsaydı keşki vatanım / Sılamdan hiç haber gelmez ağlarım / Aşkın mızrağını engine saldım / Diyar-ı gurbette ben garip kaldım / Unuttum kendimi deryaya daldım / Kimseler halimden bilmez ağlarım / Seyrani’nin yare düşmez yolları / Başına zındandır Halep çölleri / Talihim yüzüme gülmez ağlarım.

Uçun kuşlar uçun doğduğum yere / Şimdi dağlarında mor sümbül vardır. (Rıza Tevfik), Gurbetten gelmişim, yorgunum hancı / Şuraya bir yatak ser yavaş yavaş... (Bekir Sıtkı Erdoğan), Gurbetin cemresi düştü içime / Karardı yine gökler / Yalnızım bu şehirde, yapayalnızım (Yavuz Bülent Bakiler), Gurbet ildir koç yiğidin vatanı / Aramazlar gurbet ilde yiteni (Karac’oğlan), Gurbet elde baş yastığa koyanda / Acep neye varır işi garibin / Gelen olmaz giden olmaz yanına / Akar gözlerinin yaşı garibin / Gurbet elde garip kimdir bilmezler / Ağlayınca çeşm-i yaşın silmezler / Garip halin nedir diye sormazlar / Bulunmaz yaranı eşi garibin (Aşık Garip), Gönül gurbet ele varma / Ya gelinir ya gelinmez... Gurbet elde kıymetimiz / Ya bilinir ya bilinmez (Erzurumlu Emrah), mısralarını dizen gönüllerin gurbeti ise göreli dünya gurbetidir.

Bayburtlu Zihni’mizin şu hasret tüten şiirinde ise, bir ara gurbet dünyası kokusu sezilir gibidir:

Vardım ki yurdundan ayak çekilmiş / Yavru gitmiş ıssız kalmış otağı / Camlar şikest olmuş meyler dökülmüş / Sakiler meclisten çekmiş ayağı / Hangi dağda bulsam ben o merali? / Hangi yerde görsem çeşm-i gazali? / Avcılardan kaçmış ceylan misali / Geçmiş dağdan dağa, yoktur durağı / Laleyi, sümbülü gülü har almış / Zevk ü safa ehlini ah ü zar almış / Gama tebdil olmuş ülfetin çağı / Zihni derd elinden her zaman ağlar / Vardım ki bağ ağlar bağıban ağlar / Sümbüller perişan güller kan ağlar / Şeyda (Seyda) bülbül terk edeli bu bağı.

Bir söylentiye göre, Bayburtlu Zihnî bu şiiri, Yavru lakabıyla anılan şeyhi için yazmış. Erzurum, Bayburt dolaylarında bahar ayı baş gösterir göstermez yaylaya göçler de başlar. Bu göçler, karların erimesini takiben dağların zirvelerine doğru, kona göçe devam eder. Bir bahar mevsiminde Zihnî, yaylaya göç eden şeyhine ilk konak yerinde yetişemeyip onu elden kaçırınca, arkasından bu şiiri sazıyla çalıp söylemiş.
__________________


http://img81.imageshack.us/img81/9771/topmain8dd3mg5.jpg
Meric Ofline   Alıntı ile Cevapla