Tekil Mesaj gösterimi
Alt 15-02-2007, 14:52   #2
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Büyük Selçuklular bir Türk-Islâm devleti olmak itibariyle diger müslüman Türk devletlerinde de degisik ölçülerde gördügümüz gibi eski Türk töre ve gelenekleriyle Islâmî unsurlarin kaynasmasindan olusan feodal bir yapiya sahipti.
Türk hakimiyet anlayisinin "devlet hânedan azalarinin müsterek mirasidir" ilkesini benimseyen Anadolu Selçuklu Devleti'nde tahta tevârüs için kesin bir kaide yoktu. Bunun sonucu olarak da gerek Sultanlarin ölümünde ve gerekse sagliklarinda saltanati ele geçirmek üzere girisilen taht kavgalari hiç eksik olmamistir. Hânedan azalarinin herbiri hayatini ortaya koymak suretiyle böyle bir mücadeleye her an katilabilirdi. Maglub oldugu takdirde ise hakkinda verilecek cezaya -ki bu genellikle yayinin kirisiyle bogmak seklinde olurdu- riza göstermek durumundaydi. Büyük Selçuklular'in bütün tarihleri boyunca devam eden taht mücadelelerine halk seyirci kalmistir. Halkin taht kavgalarinda bî-taraf kalmasi, muhtemelen "hükümdari Tanri tayin eder" seklinde ifadesini bulan eski bir inançtan kaynaklaniyordu. Emir ve kumandanlar ise özellikle fetret devri saltanat mücadelelerinde kendi çikarlarini esas almis ve ona göre taraf degistirmislerdir.
Sultanlarin sagliklarinda hânedan azalarindan herhangi birini veliahd tayin etmeleri ve biat almalari da tahta tevarüs için bir çözüm getirmemistir. Gerek sehzadeler ve gerekse hanedanin diger üyeleri, Sultanin, içlerinden birini veliahd tayin etmesini kendi mesru haklarina bir tecavüz olarak kabul etmisler ve tahtta hak iddia etmekten geri durmamislardir.
  Alıntı ile Cevapla