Laikliğin felsefi, siyasi ve hukuki anlamları aynı değildir. Felsefi bakımdan laiklik, iman ve inanç yerine aklın hakimiyetini kabul eden bir anlayıştır. Bu anlayışa göre devletin dinden uzaklaşması, hatta dine karşı çıkması gerekir. Siyasi açıdan laiklik, siyasi iktidarın dini kudretten ayrılmasıdır. Laikliğin hukuki anlamı, soyut olarak devlet ile dinin birbirine karışmaması şeklinde ifade edilir. Ancak olaylar ve çeşitli ülkelerdeki uygulamalar, özellikle hukuki tarifin tam gerçekleşmediğini gösterir. Tarih süresince devlet, kişilerin dini inançlarının, karşı inançtaki kimseler tarafından saldırıya uğramasını veya baskı altında tutulmasını önlemek zorunda kaldı. Ayrıca dinin, ülkenin temel düzenini bozabilecek etkilerini önleyebilmek için, devletin, her devrin veya sosyal çevrenin şartlarına göre, olumlu müdahalesi de gerekti. Laiklik ile din hürriyeti kavramları, devletin dini eşitliği sağlamak zorunda kalması yüzünden birbirine yaklaştı. İlk çağlardan yakın çağlara kadar din, resmi bir nitelikte göründü. Ancak teokratik devlet düzeni, daha Ortaçağda başlayan çatışmalar sebebiyle dini ve dünyevi iktidarların birbirinden ayrılmasıyla sonuçlandı. Bu gelişmede aydın din adamlarının çabaları, tabii hukuk anlayışı ve Fransız ihtilali |