Öbürü: “Benim duam kabul oldu.” Padişah: “Ne olursa olsun, kızımın dilini açın. Size birer kap dolusu altın veririm diye söz verdim” der. Altınları verir. Kadınlar çekilip giderler. O anda, sıra dağda bulunan ahraz kıza gelir. O da konuşmaya başlar. Padişahın huzuruna varır. Olanı biteni anlatır. Kendi dilinin de formalite icabı kapalı olduğunu söyler. Padişah: “Çok sağol. Allah senden razı olsun. Sen dile, dileğini vereceğim. Ne dilersen dile.” “Şevketlim, ben sağlığını dilerim. Benim sizden bir dileğim var.” “Söyle kızım. Başım ile gözüm üzerine.” “Benim deniz sahiline bırakın. Ama adamların beni bırakıp dönsünler. Olur mu?” “Olur.” Padişah adamlarını çağırır. Emir verir: “Bunu deniz sahiline bırakın gelin” der. Dört atlı az gider, uz gider; dere tepe düz giderler. En nihayet bakarlar ki, deniz görünüyor. Deniz seviyesinden aşağıya doğru inerler. Burası da ağaçlık, ormanlık bir yermiş. Kız: “Benim evim burası. Siz gidin. Allah sizden razı olsun” der. Ayrılırlar. Onlar gözden ırak olunca kız deniz sahiline varır. Oof oof! diye bağırır. Arap çıkar. |