Ankara’daki sıkıntılara karşın Türkiye Boğazlar rejimini düzenlemek için uluslararası konjönktürün barışçıl çözüme izin verdiği dönemi beklemiş, zor kullanmamaya gayret göstermiş, bir anlamda güç dengelerine oynamıştır. Bu anlamda Montrö Boğazlar Sözleşmesi Atatürk’ün dış politikasında barışçıl yöntemlere verdiği önemi, pragmatikliğini, realist duruşunu, diplomaside dengeleri çok iyi hesaplayabildiğini de gösterir.
1930’larda siyasi-askeri dengeler değişmeye başlamıştır ve Türkiye de haklı olarak mevcut gelişmeleri gerekçe göstererek daha 23 Mayıs 1933 Londra Silahsızlanma Konferansı’ndan itibaren Sözleşme’nin değiştirilmesini talep etmeye başlamıştır. Türkiye’nin argümanı eski düzenlemelerin kendi güvenliğini tehdit edecek boyutta olduğu şeklindedir. Bu döneme kadar Milletler Cemiyeti’nin çeşitli alanlardaki garantilerinin de işlemediğinin görülmesi, bizzat Milletler Cemiyeti’nin garantör olması beklenen üyelerinin ihlallerde bulunması Türkiye’nin gerekçelerini güçlendirmiştir.
Türkiye’nin talepleri konusunda izlediği yol ilgili devletlere başvurmak ve onları yeni bir konferans için ikna etmek şeklinde olmuştur. Bu taleplerin ardından 22 Haziran 1936’da Montrö’de bir konferans toplandı. Montrö Boğazlar Sözleşmesi de 20 Temmuz 1936’da imzalanmıştır.
Temel İlkeler
Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin şu temel ilkeleri benimsediği söylenebilir:
1. Türkiye’nin Güvenliği
2. Karadeniz’in Güvenliği
3. Geçiş Serbestisi
4. Karadeniz-Akdeniz dengesinin korunması |