Ecevit daha sonra üç kez başbakanlık koltuğuna oturduğunu, bu dönemlerde Musul konusunun hiçbir zaman aklından çıkmadığını belirterek o dönemde Irak’ın toprak bütünlüğünün hem bölgenin hem de Türkiye’nin yararına olduğunu düşündüğünü; bu nedenle o yıllarda bu konuyu gündeme getirmediğini açıklamaktadır. Son günlerde ise Türkiye’nin Musul’u topraklarına dahil etmesi için şartların uygun hale geldiğini belirten Ecevit, son gelişmeler üzerine (ki bunlar ona göre Türkiye’nin Kuzey Irak’a girmesini gerektiriyor) cumhurbaşkanı Sezer ile bu konuda görüştüğünü açıklıyor. Kuzey Irak’ta güneydoğuda tek çatı altında bir kürt devleti kurulma hareketleri (ki bunun için BM’ye dilekçe bile verilmiştir) açıkça bir tehdittir; çünkü Türkiye’deki Kürtlerde kısa sürede bu devlete katılmak isteyeceklerdir, bu noktada Ecevit’e göre Türkiye ABD’yi de ikna ederek kendi güvenliği için Musul topraklarına dahil etmeyi yada Türk ordusunun Kuzey Irak’a girmesini sağlamaktadır; Türkiye’nin bu konuda güçlü ve haklı olması böyle bir politikanın geliştirilmesini ortaya çıkarmaktadır. Atatürk’ten İnönü’ye, İnönü’den de Ecevit’e böyle bir vasiyetin yapılmış olması kesin olmadığı gibi tarihi çok önceye dayanan bir sorun hakkında gelişen bir çok koşul (uluslar arası ilişkiler, siyasal olaylar vb.) karşısında geçmişe dayanarak bazı kararların alınmasın istemek pek de uygun olmasa gerek. 1920’li yıllarda dış politikada istikrarın, en önemlisi güvenliğin sağlanması için böyle bir fedakarlık uygun görülmüştü. Ki bu uygun görülmeseydi (Sancak sorununda olduğu gibi) ileriki bir tarihe ertelenmezdi. O yüzden bu fedakarlığın karşılığını almak için mantıklı gerekçelere dayanmadan herhangi bir müdahalenin gereksizliği açıkça ortadadır. Buna rağmen Türkiye’nin güvenliğinin tehdit edilmesi durumunda tabii ki meşru yollarla korunması yoluna gidilmelidir. |