19-02-2007, 13:47
|
#10 |
Guest | VI. Türkiye'den Orta Asya'ya Bakış (1950-1991): Benim çocukluğum ve gençlik yıllarımda, ya'ni 1950'ler, 1960'lar, ve 1970'lerde Türkiye aydınları arasında Orta Asya'daki Türkler hakkında iki farklı yöneliş vardı. Milliyetçi ve Türkçü aydınlar "dış Türkler" meselesine cok romantik yaklaşıyorlardı. "Bütün Türkler bir ordu, katılmayan kaçaktır!" sloganı ile aşırı bir şekilde ifade edilen bu ütopik görüş ile milliyetci aydınlar Orta Asya'nın o günkü vaziyeti hakkında sağlam bir bilgiye sahip olmadan düş âleminde yaşıyorlardı. Kendilerini "ilerici" diye tanımlayan sol görüşlü aydınlar ise, Orta Asya veya dış Türkler meselesini bir "tabu" olarak görüyor ve onunla hiç ilgilenmiyorlardı. 1960'lardan sonra dünyadaki çeşitli ülkeler, özellikle, ABD, İngiltere, Fransa, Almanya'daki universiteler ve bilim adamları, Sovyetler Birliği ve Orta Asya ile yakından ilgilenir ve bu alanda önemli çalışmalar yaparken, Türkiye üniversiteleri ve bilim adamları bir kaç kişi istisna bu konuya genel olarak ilgi duymadı. Türk kamuoyu ancak SSCB 1991 sonunda dağıldıktan ve bağımsız Türk cumhuriyetleri ortaya çıktıktan sonra Orta Asya gerçegini tanıdı. Azerbaycan ve Orta Asya'daki zengin petrol ve doğal gaz yatakları bu ilgiyi daha da artırdı. Eskiden, sadece "dış Türkler" diye genel bir adla tanımlanan Türklerin aslında, Azeriler, Türkmenler, Özbekler, Kazaklar, Kırgızlar, Tatarlar ve başka çok sayıda değişik Türk boyları olarak ayrı ayrı adlar ve ayrı ayrı kültürel kimliklere sahip halklar olduğunu Türk kamu oyu yavaş yavaş öğrenmeye başladı. Türk bilim adamları ve aydınlarından çok önce ise, atak davranan Türk iş adamları Orta Asya'yı ve oradaki iş imkanlarını kısa zamanda keşfederek oralarla iş ilişkileri geliştirdiler. Sonra sıra kültürel ilişkilere geldi. Türkiye hükümetinin 10 bin civarında Orta Asya ve başka yorelerdeki Türk genclerini yüksek öğrenim için Türkiye'ye getirmesi ve Türkiye'deki çeşitli sivil toplum kuruluşlarından vakıfların Orta Asya ve eski SSCB'den bağımsızlıgına kavuşan çeşitli cumhuriyetlerde "Türk kolejleri" açma girişimleri sayesinde Türkiye'deki Türkler ile oralar arasındaki kültürel köprüleri yeniden kurma yolunda sağlam adımlar atılmış oldu. Mesela, Fethullah Gülen Hoca'nın Orta Asya, Kafkasya, Rusya ve Sibirya'da 300'e yakın Türk koleji var. Başka bir kuruluş olan Türk Dünyası Arastırma Vakfı'nın da en az 30'a yakın lisesi ve yüksek okulu Orta Asya, Kafkasya ve İdil-Ural bölgesinde öğretim faaliyeti yapıyor. Eskiden Türkiye'nin yalnız Türkoloji bölümlerinde eski Türk lehçeleri öğretilir, ama yaşayan çağdaş Türk yazı dilleri, yani Özbekçe ve Kazakça ciddi olarak öğretilmezdi. Şimdi ise, Türk universitelerinde çağdaş Türk lehçelerine de önem verilmeye başlandı. Mesela, benim mensup olduğum Koç Universitesi'de ikinci yabanci dil olarak Almanca, Fransızca, İtalyanca, Rusça yanında Özbekçe de öğretiliyor. |
| |