19-02-2007, 13:47
|
#11 |
| Guest | Demek, Türkiye ile Orta Asya arasında 1925'ten sonra kesilen ekonomik ve kültürel iliskiler 1992'den sonra tekrar başladı. Türkiye son 70-75 yıl zarfinda unuttuğu Orta Asya'yı şimdi yeniden öğrenmeye başladı. Bu durum Orta Asya tarafı icin de doğrudur. Onlar da 70 yıldan beri Türkiye'yi devamlı olarak kötüleyen Sovyet propagandasını dinlemişlerdi, onlar da iyi ve eksik yanlarıyla gerçek Türkiye'yi ancak şimdi yeniden keşfediyorlar. VII. Türkiye-Orta Asya İlişkilerinin Geleceği: Türkiye ile Orta Asya ve Kafkasya, İdil-Ural, Sibirya gibi başka yörelerdeki toplumlar arasında dil, din, kültür gibi tarihî bağların mevcudiyeti, Türkiye'nin elindeki en büyük kozlardır. Ancak, Türkiye ile bu kardeş topluluklar arasındaki ilişkileri 21. yüzyılda olumsuz olarak etkileyebilecek noktalar oldukça fazladır. Bunların en önemlilerini şöyle sıralayabiliriz:- Türkiye 1950'lerde başlayan, ancak 1960'lardan sonra gittikçe artan bir şekilde iç politikada partiler arası çok çirkin ve seviyesiz bir kördöğüşten kendisini kurtaramıyor.
- İç politikadaki bu tıkanıklık bir yandan Türkiye'de demokratik gelişmeyi yavaşlatırken, öte yandan Türkiye'nin dış politika sahasında ve dünya platformunda kendisine yakışır atılımlar yapmasını engellemektedir.
- Mustafa Kemal Atatürk Orta Asya'nın ilerdeki önemini ta 1920'ler ve 1930'larda büyük bir ileri görüşlülükle sezinlemiş ve bu konuda önemli bilimsel alt yapıların temelini attmışsa da, onun 1938'de ölümünden sonra gerek siyasi liderler gerekse aydınlar Atatürk'ün Orta Asya politikasını geliştirerek bir devlet politikasına dönüştüremediler.
- Plansız ve programsız bir Orta Asya macerasına atılan Türkiye son yıllarda hükümet ve devlet düzeyinde oldukça önemli yanlışlıklar yaptı. Orta Asya ve başka Türk bölgelerinden 10 bin öğrencinin plansız ve programsız bir şekilde apar topar getirtilmesi ve onların burada gerekli denetim ve ilgiden yoksun bırakılması sonucu, Türkiye'de maddi ve manevi hüsrana ya da bunalıma uğramış öğrencilerin kendi yurtlarına dönüşünde Türkiye alehinde propagandada bulunmalarına yol açılmıştır. Halbuki, ilk yılda 10 bin yerine, her bir cumhuriyetten yalnız 100'er başarılı öğrenci getirtilerek toplam bin civarında öğrenciye yüksek oranda burs verilseydi daha yararlı olurdu. Ondan sonraki yıllar bu öğrenci sayısı yavaş yavaş artırılmalıydı.
- Türkiye 1992'den beri Orta Asya ve başka Türk bölgelerinin politik, ekonomik, sosyal ve kültürel durumlarını araştıracak ciddi stratejik araştırma birimleri kuramadı ve bu sahada çalışan bilim adamlarını teşvik edici finansman sağlayamadı. TİKA gibi kuruluşlar bürokratik bir engel olma ve devlet parasını çarcur etme dışında olumlu bir iş yapamadılar.
- Orta Asya ve başka bölgelerde girişimlerde bulunan cesaretli iş adamlarına Türkiye devleti gereken ilgiyi gösteremediği gibi, onların karşılaştıkları problemleri de devletlerarası düzeyde çözemiyor. O yörelere giden iş adamları denetlenmediği için, oldukça fazla sayıdaki düzenbaz kimseler Türkiye'nin o yörelerdeki iyi imajına leke sürmekteler. Orta Asya ve başka yörelerde Türk iş adamlarına karşı "Türkler bizi aldatabilir" diye bir önyargı gelişmiş durumda.
- Türkiye bütçesinden çok büyük harcamalarla yerleştirilen Türksat uydu istasyonlarından, Türk televizyon kanallarının Orta Asya'da ve Türk cumhuriyetlerindeki televizyon kanallarının Türkiye'den rahatlıkla seyredilmesi sağlanmamıştır.
- Türkiye'deki aydınlar, iş adamları ve özellikle politikacılar zaman zaman başka yörelerde yaşayan Türkleri küçümseyen bir tavır içine giriyorlar, sanki onlara ağabeylik yapma ihtiyacı duyuyorlar. Halbuki, oradaki Türklerin bazı eğitim alanlarında ve kültürel bilinçte Türkiye'dekilerden daha iyi düzeyde olduğunu unutmamak gerekir.
|
|
| |