Tekil Mesaj gösterimi
Alt 19-02-2007, 14:28   #2
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Diğer taraftan Moğollar, Orta Asya Türklüğünü ve medeniyetini imhâ ederken, istilânın dehşeti karşısında, onların kılıcından kurtulan büyük göçebe kitleleri, şehirli âlim, tâcir, edebiyatçı ve sanatkârlar da Anadolu'ya sığınıyordu. Muhâceret dalgaları Selçuklu hududunda eskiden beri mevcut göçebeler üzerine yeni Türk boylarını birbirine karıştırıyor ve uçlardaki yoğunluğu süratli bir şekilde artırıyordu. Kaynakların kayıt ve tasvirine göre Âzerbaycan ve Arran (Karadağ) ovaları ile vâdileri karıncalar gibi kaynaşıyor ve göç dalgaları buradan Türkiye'ye akıyordu. Böylece Moğollardan kaçan Türkmenler, Anadolu'ya nüfus ve hayâtiyet getiriyor ve siyâsî parçalanmaya rağmen bu memleket, yeni bir kudret kazanıyordu. 1261'den îtibâren Moğol kontrolünün nispeten zayıf bulunduğu ve Türkmen nüfûsunun gittikçe kuvvetlendiği Kızılırmak'ın batısındaki bölgede (Kastamonu-Ankara-Akşehir-Antalya hattının batısında) uç beylikleri ortaya çıktı. Eskişehir, Kütahya, Afyon ve Denizli, Selçuklu-İslâm kültürünün yerleştiği uç merkezleri olarak yükselip Gâzi Türkmenlerin faaliyette bulunduğu en ileri uc bölgesiyle Selçuklu iç bölgesi arasında bir ara bölge haline geldiler. Uc bölgelerinde ortaya çıkan Türkmen beylikleri arasında Konya'ya hâkim olan Karamanoğulları en kuvvetlisi görünüyor ve Selçukluların vârisi olduğunu iddia ediyordu. Batı Anadolu'da Aydınoğulları devrin şartlarına göre mükemmel bir donanma kudretine sâhip bulunuyordu. Göçebe bir kavmin süratle denizci olması ve Adalar (Ege) Denizini alt üst eden gazâlarıyla hayranlık uyandırması şaşılacak bir gelişmeydi. Bu devir Anadolu'sunda yine mühim sayılabilecek bir güce sâhip bulunan Germiyanoğulları, Karesioğulları, Menteşeoğulları, Saruhanoğulları, Hamidoğulları ve Candaroğulları beyliklerinden her biri kendi hesabına yayılma mücâdelesine girişti. Bunlar arasında Söğüt'te kurulan Osmanlı beyliği en mütevazi bir durumda bulunuyordu.

Ertuğrul Bey, tahminen 90 yaşında olduğu halde, 1288'de vefât ettiğinde Osmanlı Beyliği; Karacadağ, Söğüt, Domaniç ve çevresinde 4800 kilometrekarelik mütevâzî bir toprak parçasına sâhipti. Ertuğrul Beyin vefâtından sonra uçtaki Oğuz aşiretlerinin ittifakıyla Kayı boyundan olduğu için Osman Bey hepsine baş seçildi. Diğer Anadolu beyleri birbirleriyle uğraşırken Osman Bey, Bizansla mücâdele etti. Bu sâyede 1288'de Selçuklu sultanının gönderdiği hâkimiyet alâmetlerini alan Osman Gâzi böylece kendi nüfuz mıntıkasını ve oradaki reayayı Bizans'a ve komşu beylere karşı koruma mesuliyetini yüklenmiş oldu. Çevresine aldığı Samsa Çavuş, Konuralp, Akçakoca, Aykutalp, Gâzi Abdurrahmân gibi aşiret beyleriyle birlikte fetih hareketini başlatan Osman Gâzi kısa sürede İnönü, Eskişehir, Karacahisar, Yarhisar, İnegöl ve Bilecik'i zaptetti. Bilecik'in fehti ve Osman Beyin beylik merkezini buraya nakletmesiyle; Anadolu Selçuklularında Moğollara karşı girişilen başarısız Sülemiş isyânı neticesinde Sultan Üçüncü Alâaddîn Keykubad'ın kaçması hemen hemen aynı târihlere rastladı. Bu sebeple Selçuklu Devletinin başsız kalması neticesinde daha serbest hareket etmeye başlayan Osman Gâzi, istiklâlini îlân etti (27 Ocak 1300). Bölgenin ve Bizans'ın içinde bulunduğu durumdan istifâde eden Osman Beyin kuvvetleri Bursa önüne kadar akınlarda bulunuyordu. Lefke, Mekece, Akhisar, Geyve ve Leblebici kalelerinin fethinden sonra Osman Gâzi askerî harekâtın başına oğlu Orhan Gâziyi getirdi (1320). Osman Gâzi bundan sonra ölümüne kadar teşkilât meseleleriyle meşgul oldu. 1324 veya 1326'da öldüğü tahmin edilen Osman Bey vefât ettiği sırada Bursa Osmanlıların eline geçti. Bursa'nın zaptından sonra beylik merkezi buraya nakledildi ve şehir yeni binâlarla süslendi. Gerçekte Selçuklunun târihten çekilmesiyle Anadolu bir virâne görünümünde idi. Çünkü Moğolların Anadolu'daki tesiri hâlâ hissediliyordu. Ancak Selçukludan kalan kıymetli hazineler vardı. Bunlar din, dil ve alfabe birliğiydi. Bunun rûhu da gazâ aşkı idi. Osmanlı bunların hepsini kendisinde toplamıştı. Dil, din ve alfabe birliği sâyesinde halk sınır tanımıyordu. Gazâ aşkı ve şehit olma isteği her an Hıristiyanlarla gazâ eden Osmanlı Beyliğine büyük fırsatlar verdi. İşte bu aşk ve şevkle diğer beylerin tebası Osman eline göç etti veya en azından onların muvaffakiyeti için gönülden duâ etti. Âlimler de aynı yolu tâkip ederek, Edebali, Dâvûd-ı Kayseri, Dursun Fâkih gibi büyükler Karaman ülkesinden kalkıp, Osmanlı toprağına kondular ve kültür faaliyetlerini başlattılar.


  Alıntı ile Cevapla