O dönemde Moskof Büyük Knezleri, Kırım Hanı'na "hediye" adı altında önemli miktarda altın ödemekte idiler. Kırım Hanı kendisi de, Osmanlı Sultanı'nı efendi sayıyordu. Büyük Knez kendini hanların mertebesine çıkmış sayıyorsa da, hanlar onları daima bağımlı saymakta idiler. Osmanlı protokolünde Büyük Knez, Avrupa Hristiyan Kralları düzeyinde görülmüyordu. Sultan, III. İvan'a karşılık bir elçi göndermedi; Moskof tüccarı, Kırım'daki yerel otoritelerin izni ile ticaretlerine devam ettilerse de, güçlükler devam ediyordu. Burada şu noktanın açıklanmasına gerek vardır. O dönemde kapitülasyonlar, iki taraf arsında görüşme sonucu yapılmış iki tarafı da bağlayan bir antlaşma niteliği taşımıyordu. Ancak, Sultan'ın dost memleketlere bir taraflı olarak bağışladığı bir ticaret ve oturma serbestliği imtiyazından ibaretti. Fakat, Osmanlı Devleti güçten düştüğü XVIII. yüzyılda Sultan'ı bağlayan iki taraflı bir antlaşma olarak yorumlanacak ve bu yorumu Osmanlı Hükümeti tanımak zorunda kalacaktır. 1739'da Rusya ile bu nitelikte bir kapitülasyon anlaşması imzalanacak ve Rusya "en ziyade mahzar-ı müsaade" devletler arasında yer alacaktır. Tekrar belirtelim ki, 1499'da Moskova, Lehistan-Litvanya'nın ağır baskısı altında olduğundan, Kırım Hanlığı ile işbirliğine muhtaçtı. Kırım Han'ı ile ittifak dolayısıyla Büyük Knez, fiilen Osmanlı Devleti'nin de müttefiki durumuna geliyordu. Bu nokta Rus tarihçileri tarafından gereğince belirtilmemiştir. Özetle, Moskova-Kırım bloğu, Osmanlılarca Lehistan-Altınordu bloğuna karşı desteklenmekte idi. Çok geçmeden, 1502'de Kırım Hanı Mengli Giray, Altınordu'ya öldürücü darbeyi vurdu ve Altınordu Devleti tarihe karıştı. Moskof Devleti için bu tarihi bir dönüm noktasıdır. Çünkü Altınordu hanları daima Büyük Knez'in efendisi olduklarını ileri sürüyor ve haraç ödenmesini istiyorlardı. Rus tarihçilerin Tatar Boyunduruğu Dönemi dedikleri dönem, böylece 1502'de Kırım Hanı sayesinde kalkmış oluyordu. |