Moskova, bu işbirliğinden ticarî-iktisadî bakımdan da yararlandı. Büyük Knez'in 1501'de bu ticaretten yalnız hazinesi için kazancı yılda yirmi bin rubleye yükselmekte idi. Sonraları Büyük Knez, kürk ticaretini kendi tekeli altına alarak malî ve siyasî büyük çıkarlar sağladı. Osmanlı Sultanı, Moskova'ya çok miktarda altın para ile kürk alımı için hâssa tüccar gönderirdi. Bundan önce Kefe bu ticaretin merkezi idi. Şehrin 16. yüzyıl başlarında nüfusu 2.883 hane olup bunun yüzde altmışını Ermeniler ve Rumlar oluşturmakta idi. Bu arada, esir ticaretine de değinmek gerekir. O dönemde esir gücü yalnız ev ekonomisi için değil, inşâat, ipek sanayi, hatta büyük tarım üretimi, özellikle vakıflar ve büyük çiftlikler için de çok gerekli idi. Başka deyimle, esir etme ve esir ticareti o dönem için ekonomik bir zaruretti. Osmanlı esir pazarındaki büyük talep dolayısıyla Kırımlılar düşman memleketlere sürekli akın yaparak çok miktarda esir alırlardı. Esir ticareti, vaktiyle Cenevizliler için olduğu gibi, Kırım Hanlığı için de hayatî bir ticaret konusu haline gelmişti. Moskova ile barışçı ilişkilerin son bulduğu 1512'den sonra Rusya'ya Tatar akınları sürekli bir hal aldı. Yalnız 1606-1617 yılları arasında Rusya'dan yüz bin esir alındığı ve çoğunun Kefe yolu ile Türkiye'ye sevk olunduğu hesaplanmıştır. Normal bir esirin İstanbul Pazarı'nda ortalama değeri 20 ile 40 altın arasında değişirdi. Bugünkü anlayışımıza ne kadar ters düşerse düşsün, esir ticaretini tarihçi ekonomik-sosyal bir tarihî olgu olarak incelemek zorundadır. Şunu da belirtmek gerekir ki, İslâm toplumunda esirin durumu, Eski ve Orta Çağ Avrupası'na bakarak çok daha iyi idi. Esir âzad etmek sevap bir iş sayıldığından bir süre içinde esirler Müslüman topluma hür vatandaşlar olarak katılırdı. Sonuçta, Osmanlı ülkesi sürekli esir ithal etmek zorunda idi. Gelen esirlerin çoğunluğu Slav olduğundan bu tarihi olgu, Türk ve Slav halklarının birbirlerine karışmasına da yol açmıştır. |