Ekonomik güç ister istemez siyasi istekleri de harekete geçirecekti. Aydınların ulusal Helen ideallerini benimsemeleri 19.yüzyılın ikinci yarısına dek gider ve 1870'te İstanbul'da yayınlanan Pontus'la ilgili bir kitapta bu inancın hayli kökleştiği görülür. Ancak siyasi bir eylemin mümkün olduğu fikri 1908 Jön Türk devriminden sonra doğacak, 1912 Balkan savaşıyla gelişecek ve 1914'te 1. Dünya savaşının başlamasıyla siyaset gündemine girecektir. O dönemde artık önemli bir ekonomik ve aydın çekirdeğinin bulunmasına rağmen, eyleme geçme sırasında liderliğini dayatan hala kilisedir.Osmanlı İmparatorluğunda baş gösteren milliyetçi hareketler içerisinde dini liderlerin rolleri henüz incelenmemiştir ve milliyetçiliğin sisleri arasında kaybolup gitmektedir. Bu liderlerin Yunanlıların gözünde "kutsal bir şehit", Türklerin gözünde"iğrenç hain" olarak görülmesi , bu iki vasfa sahip olsalar bile başka pek çok özelliği olan bu insanların siyasi kişiliklerinin gerektiği gibi çözümlenmesine olanak bırakmamaktadır. Oysa Pontos olayının başını çekenler, gerek mizaçları gerek siyasi bağlılıkları bakımından birbirlerinin tam zıddı olan iki din adamıdır. O sıralarda Ortodoks Kilisesi içerisinde karşıt iki eğilimin bulunduğu kimse için bir sır değildir. Bunlardan Neo Emperyalist diyebileceğimiz birincisi, yeni Yunan Devletinin Osmanlı İmparatorluğu ile yeni kurulan Balkan Devletlerinin topraklarına dağılmış olarak yaşayan bütün Rumları içine alacağı noktaya kadar yayılmasından yanadır. Bu seçenek hem Venizelos'un politikasıyla hem de sonradan Britanya İmparatorluğu'nun Lloyd George'un başkanlığı sırasında benimseyeceği liberal politikayla özdeşir. Daha çok eski (paleo) emperyalist diye görülebilecek olan ikinci eğilim ise kilise hiyerarşisinin çevresinde ve Ortodoks Patriği'nin denetimi altında Bizans İmparatorluğu'nun yeniden kurulmasını hedeflemektedir. Ve Patrik 3. Yuvakim'in güçlü kişiliği ve kilit noktalara yerleştirdiği sadık adamları sayesinde ağır basan eğilim bu ikincisi olacaktır. Yunanistan'ın Osmanlılardan kopardığı her vilayetteki metropolit makamının, Yunanistandaki bağımsız kiliseye bağlanmak üzere Patrikliğin denetiminden çıktığı gözönüne alınırsa, oraya buraya dağılımı, Rum halkının İstanbul'daki Kutsal Sinod'u (Patrikhane meclisini) neden mutlu etmediğini almak kolaylaşır. |