Roma İmparatorluğunun Yunan bölümünde, bu kültürel çöküş, her şeye karşın, daha az belirgin durumdaydı. Orada hala büyük yazarlar çıkıyordu: Plutarkos (45-125 dolayları) ünlü Koşut Yaşamlar ile öteki eserlerini orada yazdı;ünlü sözbilimci Dion Chrysostome (I. yüzyılın sonu-II. yüzyılın başları), bitip tükenmeyen yolculuklar halinde, gittiği Yunan kentlerinde derslerini herkese açık olarak veriyordu. Vaktiyle “bir kölenin kölesi” olan Stoacı Epictetos (50-125 dolayları), etik araştırmalarının derinliği ve özdeyişlerinin inandırıcı gücüyle çarpıyordu herkesi. Yunan’ın kültür üstünlüğü Romalı seçkinlerin gözünde pek açıktı. Öyle olduğu içindir ki, Marcus Aurelius Düşünceler’ini Yunanca yazıyor, herkesten önce Yuna okuyuculara hitap ediyordu. Romalı senatör ve eski Roma’nın büyük hayranı Dion Kassius da (İ.S 155-235 dolayları) 80 kitaplık büyük Roma Tarihi’ni Yunanca yazdı. Bu devrin bütün düşünce ürünlerinde bilimsel anlayışın d çöküşünü görüyoruz. İnsan aklının doğanın sırlarını ve kanunlarını kavramaya yeterli olduğu inancı; Yunan materyalizminin temsilcileri Demokritos’la Epicuros’ta , Aristoteles’te Lucretius’ta o kadar açık olan insan aklına bu güven artık kaybolmuştur. Uzun zaman reddedilmiş olan gizemi ve anlaşılmaz güçlere yeniden inanç uyanmaktadır. Cumhuriyetin sonlarında, Roma’nın –Sezar gibi- başrahiplerinin kendileri de bu tür düşüncelerle alay ediyorlardı ve o zamanlar böylesine inançlar en kaba biçimleriyle, halkın aşağı tabakalarının en az aydınlanmış katlarında sürüp gidiyordu. Şimdi ise, bu tür inançlar, düşüncedeki çöküşle yeniden uç veriyor, kendilerine uygun bir zemin, eskiden alabildiğince aydın olan, ama artık yaşama da, kendilerine de inancı yitirmiş olan çevreler varıncaya dek ateşli yandaşlar bulabiliyordu. Olağanüstüne, doğaüstüne, “öbür dünya” ile ilgili her şeye karşı ilgi, tarihçi Suetonius Tranquillus’ta (75-160) pek açıktır: Onun On iki Sezar’ın Yaşamı adlı eserinde ilk imparatorlarınyaşamı ile ilgili belgelere, bir yığın kehanet, yora ve mucize karışır. Thoukudides ve Polybios, bu tür şeyleri “boş masallar” olarak karşılıyorlardı; şimdiyse böylesine saçmalıklar II. yüzyılın Roma toplumunda büyük bir istekli kitlesi buluyordu. Her cinsten sihirbazlar, büyücüler, müneccimler, kahinler, Roma’da kaynaşıyorlardı; o kadar ki, imparatorluk hükümeti, birçok kez onlara karşı sert önlemler almak zorunda kaldı; onları sürgüne yolladı, öldürttü. Ne var ki, bu mistik salgınını durdurucu denemeleri boşa çıktı. Roma imparatorlarının en bilgili olanları bile bu salgına tutulmuşlardı: örneğin Klaudius, resmen bir kahinler okulu açmış ve Hadrianus da astrolojiyle hatta büyücülükle uğraşıyordu. |