Roma halkı böyle bir düşünce ikliminde, Augustus’un dinsel reformunu ve eski Roma inancını canlandırmak arzusunu hararetle karşıladı. Ne var ki, toplum dinde, halk kitlelerinin başkaldırılarını dizginleyecek etkili bir araç görüp onun yeniden canlandırılışını sevinçle karşılarken, kendisi de dinsel türden aranışların içine girmişti; eskiden yaptığı siyasal eylemin yerine geçecek bir şey buluyordu onda. Böylece, Roma’nın büyük ailelerinin temsilcileri, Augustus’un yeniden kurduğu dinsel derneklere koşar adımlarla girdiler: “Arval Kardeşler”, “Lüperkler”, “Titenler” ve başkaları, en ilkel devirlerin inançlarını ve törenlerini baştacı etmişlerdi: Arkaik, ama baştan aşağıya anlaşılmaz bir dilde dualar vahşi danslar, ev bu gibi imparatorlar kültü de buna benzer bir revaç gördü. Senato’nun bir kararıyla yapılan “ululaştırma”yla, ölmüş imparatorlar “tanrısallaştırılıyor”lardı: Roma’da ve özellikle eyaletlerde onlar için tapınaklar yapılıyor, her kentte en seçkin ailelerden seçilmiş rahipler (Flaminler) kendilerini bu kültlere adıyor, eyalet toplantılarında “Conventus” dua ve kurban törenleri yapılıyor özellikle zengin azatlıların katıldığı “Augustus’a tapanlar” adıyla dernekler kuruluyordu. İmparatorlar için dikilen çeşitli heykellerin kaidesine, onları “velinimetler ve kurtarıcılar” olarak niteleyen yazıtlar kazınıyordu. Doğulu gizemler, daha önceden hazırlanmış olan bu zemin üzerinde çok daha kolaylıkla yayılmaya ve Roma toplumunun bütün sınıf ve tabakalarına her yandan girmeye başladı. Evrenin ve öbür dünyanın sırlarını açıkladıkları iddiasındaydı hepsi de; bu açıklamayı hangisi daha hünerli yapıyorsa o daha çekici oluyordu. Hepsinin de belli duaları ve emredici ayinleri vardı. Öbür dünya mutluluğuna da, bunları güzelce yerine getirebilenler erişebilecekti. |