Tekil Mesaj gösterimi
Alt 20-02-2007, 12:32   #7
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Üniversiteler dört ayrı fakülteye ayrıldı. Başta hazırlayıcı bilgi veren sanatlar fakültesi olmak üzere, İlahiyat, Hukuk ve Tıp fakülteleri . Sanatlar fakültesi ana dillere göre dört ulusa bölündü ve başlarına seçtikleri rektör bütün üniversitelerin sözcüsü oldu.
Papalık bu şekilde özerk olan okulların denetimini ele geçirmek için tarikatları üniversitelere soktu. İlahiyat fakültesinde öğretim tamamen tarikatların eline geçti. Burada Yunan düşüncesi ile oluşmaya başlayan düşünce akımlarına müdahale ederek, sonunda güç bir bireşimi gerçekleştirdiler: Kimi, akli mantıktan kuşkulanıp Platoncu düşünceye yönelirken kimi si de Aristoteles felsefesini Hıristiyan dogmasına uydurdu. Aquiono'lu Thomas bu sonuncular arasındadır.
Kilise bütün bu gelişmelere rağmen iktisadi, sosyal, siyasal giderek duygusal değişimlerin sarstığı durumunu tam düzeltemedi. XIII. yüzyılın sonunda inananların manevi gereksinimleri ile kilisenin giderek sertleşen ve ağırlaşan yapısı arasında mesafe arttı.
Bu gelişme laik düşüncenin yararına oldu. Kilise dışında kalanlar ile ruhban sınıfı arasındaki zıtlıklar daha belirginleşti. Halk İncili okuyarak arayış içersine girerken kilise adamlarına karşı alaycı bir tepki ile yaklaşmaya başladı. Buna karşı kilise ve rahipler mali yükümlülüklerden uzak imkanlarını sonuna kadar kullanarak zenginleşmeye devam ediyordu.
Tarım ekonomisinin, feodal dünyanın ve Hıristiyanlığının temellerinin çatırdadığı bu dönemde, özellikle Fransız uygarlığını yükselişi, siyasetin yanı sıra sanatta da kendini gösterdi. Edebiyat ve edebi kültür laik çevrelerde git gide yayıldı. Latin edebiyatı geriledi. Bu dönemde Kuzey Fransa’da ortaçağın en büyük sanatı Gotik sanat doğar. Roman sanat kadar kutsal, ama ondan çok daha insancıl, daha gerçekçi ve öyle olduğu için düşüncelerdeki genel gelişime yanıt veren bir sanattır bu. Burjuvazinin yükselişine, kentlerdeki kiliselerin parlayışına, kırsal kesimdeki manastırların silinişine tanıklık eder bu sanat.
Gotik biçem XII. Yüzyıl ikinci yarısında, Roman biçemlerinden ağır, ağır çıkmıştır. Mimarlıkta sivri kuleler kullanılmasıyla kiliseler daha da yüceltilir. Örtünmeden kapı şekillerine, sütunlara, ve dekordaki heykellere kadar her şey değişir. Yükseğe doğru git gide tırmanan yapılar oluşur. Kubbe alabildiğince yüceltilmiştir. Heykellerde temalar yine kutsaldır. Ama sanatçı ifadelerde tanrının kutsallığından daha çok iyilikseverliğini dile getirir ve bundan dolayı bakışlarda ve yüzlerde bir sıcaklık oluşmuştur. Heykel duvardan bağımsızlık kazanır ve insana yönelişi bakımdan antik heykele yaklaşır.
Gotik estetik başta Fransa olmak üzere tüm Avrupa’ya yayıldı. Ancak Roman biçeminin beşiği ve gözde toprakları olan güney ülkelerinde bu etki sınırlı kalır. Bunlar Bizans ve İtalya’dır. İtalya kendi özgün sanatsal eğilimlerinden vazgeçmez.
  Alıntı ile Cevapla