Tekil Mesaj gösterimi
Alt 26-02-2007, 10:05   #8
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Bankalar dışarıdan borçlanıyor, para kurulu benzeri düzene göre TCMB’nin Net İç Varlıkları sabit, ama sterilizasyon da yapılmıyor ve parasal taban TCMB’nin Net Dış Varlıklarına göre belirleniyordu. Nominal faiz ve daha hızlı olarak da reel faiz düşüyordu. Bu konuda DİBS faizi öncülük ediyor, tüketiciyi ilgilendiren mevduat faizi daha da çok iniyordu.Krediler, özellikle tüketici kredileri hızla artıyordu.
Döviz kuru artışının enflasyona göre düşük kalması (TL’nin reel olarak değerlenmesi) hem bir fiyat-ikame etkisi hem de gelir etkisi ortaya çıkarıyordu. Bu etkiler yoluyla ithalat talebi hızla yükseliyordu. Bu tür talep artışı ile ithalata dayalı bir büyüme ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte ithalattaki hızlı artış, program cari açığı GSMH’nın %1.5-2’si dolayında, 3-4 milyar dolar arasında öngördüğü halde 9,8 milyara ulaşmıştır. Cari açığın bu kadar yüksek çıkmasında petrol fiyatındaki artıştan çok dayanıklı tüketim mallarındaki artış etkilidir. Giderek büyüyen cari açığın sürdürülebilmesi için mutlaka dış kaynak girişi gerekiyordu. Bu dış kaynak girişi net doğrudan yabancı yatırım şeklinde olsa, bazı olumsuz beklentiler oluşmayabilirdi. Ancak Türkiye’ye 2000 yılı içinde gelen yabancı yatırım varsayılanın tersine çok sınırlıydı. Bu nedenle, krize giden yolda borç veren ve yatırım yapan ülkelerin bakış açısı belirleyici rol oynamıştır.

2001 ŞUBAT KRİZİNE DOĞRU


Türkiye’ye 2000 yılındaki hızlı dış kaynak girişinin hemen hemen tümü borçlanma şeklinde olmuştur. Gelişmekte olan ülkelerin hızla borçlanması genellikle finansal serbestleşme programı sonrasında veya nominal döviz kurunun belli bir kurala göre belirlenmesi sonrasında olmaktadır. Yabancı para girişi, Türkiye’de olduğu gibi sterilize edilmemişse, parasal genişlemeye, talep artışına, enflasyonun yükselmesine, yerli paranın reel değer kazanmasına ve ithalat talebinde tırmanışa neden olmaktadır. Yabancı kaynak girişinin sürdürülmesi, uygulanan programın sürdürülebilirliğine bağlıdır. Ancak bu konuda şüpheler ortaya çıktığında, artık kriz ortamına girilmiş demektir. Bu ortamda herhangi bir kıvılcım, krizi başlatabilir.
2000 Ağustos-Eylülüne gelindiğinde Türkiye’nin dış borçlanma görüntüsü “borçlanıyor, ithalat yapıyor, dış borç geri ödeme gücü giderek azalabilir” yorumlarına neden oluyordu. Bu bağlamda, cari açığın GSMH’ya oranı %3,5 düzeyine, yani 7 milyar dolara varıncaya kadar Türkiye’nin görece rahat borçlanabileceği, ancak bu eşik aşıldığında dış borçlanmayı sürdürmenin zor olacağı ifade ediliyordu. Bu noktada krizi ateşleyen olay, hem kamu bankalarının hem de büyük ölçüde DİBS taşıyan Demirbank gibi bazı özel bankaların iç piyasada kısa vadeli borçlanma telaşına girmeleridir. Bu sırada bazı bankalar da yıl sonunda kapatmaları gereken açık pozisyonlarını kapatma telaşına düşmüşlerdir. Böylece bankaların dış borçlanması daha da zora girmiştir.
  Alıntı ile Cevapla