Kapitalizmin küresel krizi
Burjuvazinin asıl korkusu ekonominin her sektöründe krizin eş zamanlı olarak ortaya çıkmasıdır. “Bulaşma” sözcüğü bu olguyu tanımlamak için kullanılmaktadır. Bu, küreselleşmenin diğer yüzüdür. ABD emperyalizmi, politikada olduğu gibi ekonomide de, her yerde ortaya çıkan yangınlarla karşı karşıyadır. Bir yangını söndürür söndürmez bir başkası daha şiddetli biçimde alevleniyor. Bu, yaşadığımız çağın doğasının çarpıcı bir ifadesidir.
Arjantin’deki krizin kaynağı orası değildi. Bu kriz dünya kapitalizminin küresel istikrarsızlığını yansıtmaktadır. 2001’in başlangıcında Türkiye’de gerçekleşen çöküş, derhal Polonya zlotisini ve yıl içinde yaklaşık %30 devalüasyona uğrayan Brezilya realini etkiledi. Bu durum, Brezilya’nın en önemli ticari partneri olan Arjantin’in üzerine dayanamayacağı bir basınç bindirdi ve ihracatta hiçbir şekilde rekabet edemez hale getirdi.
Arjantin pesosu ABD dolarına bağlandığı için, devalüasyon (teorik olarak) ihtimal dışıydı. Böylece krizin tüm ağırlığı Arjantin işçilerinin ve orta sınıfın omuzlarına bindirildi. Bunun ciddi sosyal ve politik yansımaları oldu. 2001 boyunca zaten bir dizi militan genel grev gerçekleşmişti. Genel seçimlerde kitlesel protesto oyları ortaya çıktı ve hatta kuzeydeki General Mosconi kasabasında isyan patlak verdi. Burada işçiler ve işsizler tüm kamu işlerinin yürütülmesini kendi ellerine almışlardı.
Bu durum Washington’da endişeye yol açtı, IMF ilk başlarda Arjantin ekonomisini desteklemek için fonlar sağlamıştı. Fakat artık olaylar hızla bunun ötesine geçmişti. Banka denetimlerine girişilmesi doğrultusundaki dramatik karar, bankalara akın edilmesine neden oldu. Ülkedeki bankalar bir günde 1,3 milyar dolar kaybetti. Merkez bankasının net rezervleri 1,7 milyar dolar düştü. Dünyanın en zenginlerinden biri olan Arjantin, bir gece içinde iflâs etti. Ekonomi bakanı Domingo Cavallo, elinde dilenci tasıyla bir kez daha IMF’ye gitti ama Washington’da buz gibi yüzlerle karşılandı. Geçen yıl Arjantin’le zaten 48 milyar dolarlık borç anlaşmaları yapan IMF’nin, giden paranın ardından yenilerini savurmaya hiç niyeti yoktu. Arjantin kendi borçlarının ağırlığı altında boğulmaya terk edildi.
Arjantin devriminin Latin Amerika’da ve dünya ölçeğinde ciddi etkileri olabilir. Arjantin’deki krizin sarsıntıları çoktan uluslararası piyasalara ulaştı. Dünya piyasaları, krizin Latin Amerika’daki ve daha uzaklardaki diğer ekonomilerde domino etkisi yaratıp yaratmayacağını izliyor.
Son birkaç yıl içinde halihazırda pek çok ülkede gerçekleşen kitlesel devrimci hareketlerde bu açıkça görülebilir: 1998 Endonezya, 2000 ve 2001 Ekvador devrimleri, 2000’de Bolivya Cochabamba’da su özelleştirmesine karşı hareket, 2001’de Arjantin’de General Mosconi ayaklanması ve şanlı Cezayir isyanı. Bu hareketlerin pek çoğunun ortak özelliği, devlet iktidarına meydan okuyan ve onu değiştirmeye başlayan, ezilenlerin farklı kesimlerini temsil eden halk komitelerinin oluşturulması olmuştur.
Ekvador devriminde, Halkın Parlamenterleri, orduyu kendi yanlarına (bazı subaylar da dahil) çektiler ve iktidarı gerçekten birkaç saatliğine aldılar. Bu hareketin genelleşmesini ve yayılmasını engelleyen şey yalnızca önderlik eksikliğiydi ve bu yüzden devrim hüsrana uğradı. Şimdi devrim yeniden patlamıştır, ama bu sefer Latin Amerika’nın ikinci büyük ekonomisinde. Arjantin proletaryasının büyüklüğü ve militan gelenekleri, sınıfsal güç dengesinin Ekvador ya da Peru’dakinden niteliksel olarak farklı olduğu anlamına gelmektedir. Arjantin şimdi tüm Latin Amerika devriminin anahtarıdır.
Arjantin işçi sınıfı, Brezilya işçi sınıfından sonra Latin Amerika’daki en güçlü işçi sınıftır. Muhteşem bir devrimci geleneğe sahiptir. Gerçek bir devrimci programla silahlandığında kolaylıkla iktidarı alabilir ve toplumun sosyalist dönüşümüne başlayabilir. Böyle bir gelişme, tüm Latin Amerika’daki durumu derhal değiştirecektir. Bu 1917 Bolşevik devriminden daha büyük bir etki yaratacaktır. Yankıları ABD’de ve dünya ölçeğinde hissedilecektir. Asya, Afrika ve Latin Amerika halklarına karşı yeni askeri müdahaleler hazırlamak yerine, her tarafta devrimlerle yüz yüze kalınacaktır. Ancak toplumun yukardan aşağıya radikal bir yeniden yapılandırması, çıkmazdan çıkışı gösterebilir. |