Tekil Mesaj gösterimi
Alt 28-02-2007, 14:39   #3
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Mevcut Kriz

Seferberliğin bitişini atlatan ve işçi kitlelerin ilk büyük saldırısını savuşturan burjuvazi, içinde bulunduğu kafa karışıklığı, alarm ve hatta panik durumundan çıktı ve özgüvenini yeniden kazandı. Sonu hiç gelmeyecek büyük refah dönemine nihayet ulaşıldığı yanılsamasına kapılmıştı. Ünlü İngiliz politika ve maliye şahsiyetleri yeniden inşa çalışması için iki milyar poundluk bir uluslararası borç vermeyi öngörüyorlardı. Avrupa, sanki evrensel refahı yaratacak bir altın duşu altında yıkanıyormuş gibiydi. Bu şekilde Avrupa’nın tahribatı, şehirlerinin, köylerinin yıkılması, aslında yalnızca sefaletin devasa gölgesi olan inanılmaz borç rakamlarıyla zenginliğe dönüşmüştü. Ne var ki, gerçeklik, burjuvaziyi çarçabuk rüyalar âleminin dışına çıkardı. Krizin Japonya’da (Martta) ve Birleşik Devletler’de (Nisanda) nasıl başladığını, nasıl tüm dünyaya yayıldığını zaten betimlemiştim. Biraz önceki tüm sunuşum tamamıyla açığa çıkarmıştır ki, bizler yalnızca, yinelenen bir sınai çevrim esnasındaki salınımlarla değil, tüm savaşın ve savaş sonrası dönemin tahribatının ve kaybının hesabının verildiği bir dönemle uğraşıyoruz.
1913’te bütün devletlerin net ithalat toplamı 65-70 milyar altın mark ediyordu. Bu toplam içinde Rusya 2,5 milyar; Avusturya-Macaristan 3 milyar; Balkanlar 1 milyar; Almanya 11 milyar altın mark satın almıştı. Orta ve Doğu Avrupa’nın payı böylece dünya toplam ithalatının dörtte birinden biraz daha fazla tutuyordu. Şu anda tüm bu ülkeler daha önceki ithalatlarının beşte birinden daha az ithalat yapmaktadırlar. Tek başına bu son veri bile, Avrupa’nın şimdiki satın alma kapasitesini göstermeye yeterlidir.
Avrupa inişe geçmiştir; üretici aygıt savaş öncesinden bu yana belirgin bir şekilde daralmıştır. Ekonominin ağırlık merkezi, aşamalı bir evrimle değil, Amerika’nın Avrupa savaş pazarını sömürmesi ve Avrupa’nın dünya ticaretinden dışlanmasıyla Amerika’ya kaydı.
Böylece Amerika kısa süreli büyük bir serpilme dönemini yaşama fırsatını yakaladı. Ne var ki, bu tekrarlanamaz bir olgudur, çünkü gerileyen Avrupa, günümüzde yeri başka hiç kimseyle doldurulamayacak olan Amerika için tümüyle yapay bir pazar yaratmıştır. Avrupa bu rolü yerine getirerek, buna benzer bir şeyi tekrarlama kapasitesini yitirmiştir. Savaştan önce Avrupa pazarı Amerikan sanayiinin ihraç mallarının yarısından fazlasını, hatta neredeyse yüzde 60’ını emiyordu; Avrupa’nın ithalatı savaş öncesi günlerin nerdeyse üç katına çıkınca, savaş sürecinde Avrupa, Amerika için çok daha önemli hale geldi. Ama Avrupa savaştan çok büyük ölçüde yoksullaşmış bir kıta olarak çıktı ve altın olsun diğer mallar olsun eşdeğerleri kıt olduğundan Amerika’dan mal alma olanağından bütünüyle yoksun kalmıştı. Japonya ve Amerika’da başlayan krizin açıklaması tam da bu koşullarda yatmaktadır. Neredeyse iki yıl süren kısa ve elverişli bir konjonktürden sonra tam anlamıyla gerçek bir krize ulaşıldı ve bu Avrupa için şu anlama gelmekteydi: “Sen yoksulsun, ayağını yorganına göre uzatmalısın; artık ihtiyaç duyduğun malları Amerika’dan ithal edebilecek durumda değilsin.” Bu aynı kriz Amerika için ise şu anlama geliyordu. “Zenginleştin çünkü Avrupa’nın refahını sifonlayan bir konumda bulunuyordun. Bu dört, beş ya da altı yıl, yani savaş sürdüğü müddetçe devam etti. Ama bu bolluk durumu artık son buldu.” Kimi ülkeler bütünüyle harabeye döndü, üretici aygıt yeni baştan inşa edilmek zorunda. Her bir halkın içinde işbölümü eski halini almak zorunda. Savaşa öngelen ve savaş boyunca aldığı itilimle Fransız ve Alman ekonomileri mekanik olarak hâlâ işlemeye devam ediyor. Ne var ki, Almanya, ekonomik aygıtına bir uyum ve düzen getirmek için geri çekilmek zorunda; ve nasıl ondan kaynaklanan sıkıntıları yatıştırmak için savaş süresince ekonomiyi organize etmek zorunda idiyse, aynı şekilde Almanya, devrim bir müdahalede bulunmadıkça aynı politikayı bugün de sürdürmek zorundadır. Gelişmeler mevcut doğrultuda ilerlerse, ülkenin ekonomik yaşantısını organize etmek ve öncelikle üretim araçlarıyla tüketim araçları arasındaki zorunlu oranı inşa etmek elzem olacaktır. Başka deyişle, [üretim ve tüketim araçlarının üretimi arasındaki -ç.n.] zorunlu ve doğru ilişki, devrim patlak vermedikçe, yeni savaşların ve her türden hafifletici önlemlerin oluşturduğu ortam aracılığıyla yaratılacaktır. Ekonomik yaşamda, kapitalist ülkelerin, en çok zarara uğramış ve en yoksul hale gelmiş olan ülkelerin düzeyine doğru giderek battığı bu gerileme dönemi sürdükçe, aynı şey Fransa ve bir bütün olarak Avrupa için de geçerlidir. Bu durgunlaşma süreci boyunca Amerika da en büyük ve en önemli pazarlarını daha önceki ölçekleriyle elde tutmayı unutmak zorunda kalacaktır. Ve bu da, yaklaşan krizin Amerika için geçici türden normal bir kriz değil, uzun süreli bir bunalım döneminin başlangıcı olduğu anlamına gelmektedir. İçinde çeşitli dönemlerin betimlendiği tablomuza başvuralım: Öncelikle, 70 yıl süren ve 1851’den 1873’e kadar devam eden boom döneminin izlediği durgunluk dönemi. 22 yıllık bu çalkantılı genişleme, iki kriz ve iki de elverişli konjonktürel dönemle karakterize olmaktadır. Ve aynı zamanda krizler çok zayıf bir karakter taşımakla birlikte bu elverişli konjonktürler gerçekten tam olarak elverişliydiler. Daha sonra 1873’ten 1890’ların ortasına kadar durgunluk tekrar araya girer; ya da ne olursa olsun gelişme fazlasıyla yavaşlar. Sonra bir kez daha eşi görülmedik bir genişleme gelir. Tüm bu süreç bir uyarlanma, durulma sürecidir. Kapitalizm ne zaman herhangi bir ülkede şu ya da bu pazarın doygunluğuyla karşılaşsa, başka pazarlar aramaya zorlanır. Büyük tarihsel olaylar –ekonomik krizler, devrimler vb.– böyle dönemlerde durgunluk mu, boom’lar mı ya da gerilemeler mi gözleyeceğimizi belirleyecektir. Bunlar kapitalist gelişmenin ana özellikleridir.
  Alıntı ile Cevapla