İşçi hareketinde bugünlerde gözlenebilen yükseliş dalgasını değerlendirecek olursak, bunun yeni başlamış olan ticari-sınai canlanmayla sıkı sıkıya bağlı olduğunu kabul etmek zorunda kalırız. Bu ticari ve sınai canlanma ve onun derinliği şüphesiz bir bütün olarak kapitalizmin durumuna bağlı olacaktır. Ticari ve sınai kriz, ilk siper hattının (korkunç fiyatlar) üstesinden gelip onu yardıktan sonra, işlemez hale gelen ve harap olan üretici güçler bir dereceye kadar ilerleme olasılığını kazanmış olacaktır (bugünlerde buna tanıklık ediyoruz). Yarın ya da ertesi gün, gelecek yıl ya da iki yıl sonra (tarihi kestirmek zor) üretici güçler, Doğu Avrupa’nın tahribatıyla, Batı Avrupa’nın korkunç durumuyla, iyileşmekten oldukça uzak aynı parasal sistemlerle karşılaşacaktır.
Boom, 1914 öncesinde alıştığımız refah kadar muazzam olmayacaktır. Görünüşe göre bu refah bütünüyle hastalıklı, yalnızca ileriye değil geriye de yalpalayan bir refah olacaktır. Bu tartışma dışıdır. Fakat yine de bu boom, ekonomik yaşamın ve boom temelindeki işçi hareketi politikasının evriminde yeni bir evreye, yeni bir aşamaya işaret ediyor. Peki bu boom nasıl oluştu? İzin verirseniz size özet olarak onun kronolojisini vereyim.
1914’te bir kriz patlak vermek üzereydi. Bunun yerine emperyalist savaş çıkageldi. Savaş ekonomik gelişme eğrisiyle çakıştı ve maddi güçlerin ve kaynakların yağmalanması, yakılıp yıkılması, borçların birikmesi, ekonominin örgütlülüğünü yitirmesi, tüm işletmeleri dağıtarak, muazzam emisyon hacimlerini körükleyerek vb. sermaye yatırımlarının ve ticari kuruluşların sıkıntısının arttırılması temelinde dizginlerinden boşalmış bir savaş refahı çıkageldi. Savaş sona erdi. 1918 yılıydı. Ve terhisler. En kritik andı bu. İşçi ve köylüler evlerine, kırık dökük yemliklerine dönmek üzere ordudan ayrıldılar. Savaş sözleşmeleri iptal edildi. Bunalım derinleşti. Eğer Komünist Parti, bugün Almanya ya da Fransa’daki gücünün yarısına o zaman sahip olsaydı, proletarya iktidarı kendi ellerine alabilirdi. 1919’da (bunu çekinmeden söyleyebiliriz) böyle bir Komünist Parti yoktu. Hükümetler bunun yokluğundan yararlandılar ve terhis korkusuyla savaş döneminin ekonomik politikalarını 1919 boyunca sürdürdüler. Kâğıt para emisyonu devam ettirildi, eski savaş sözleşmeleri yalnızca krizi başka bir yöne çevirmek amacıyla uzatıldı ya da yenileriyle değiştirildi. Ve tüm bir 1919 yılı, şüphesiz aynı halk kitlelerinin zararına, burjuva devletince bahşedilen muazzam milyarlık sübvansiyonlarla geçti. Bu bir çeşit moratoryumdu; yapay ve uyduruk araçlarla korunma. Kapitalizm politik haklar bahşederek, sekiz saatlik işgününü başlattı. İşçilerin kendiliğinden saldırı dalgası, o zamanlar fiilen varolmayan Komünist Partinin önderliği olmaksızın serpilip ortaya çıktı.
1919’da hesap ödemenin zamanı geldi; kriz patlak verdi. Burjuvazi ve devleti krizle hesaplaştılar, ancak kapitalist mekanizmaların yasalarını değiştirmek güçlerini aşıyordu. İlk devrimci hareketler, deneyim yoksunluğu ve Komünist Partinin olmayışından dolayı başarısızlığa uğradı. Bunu, iç mücadeleler, bölünmelerin patlak verişi ve 1918’de devlet işlerinin çok alelâde bir kavrayışına ve kitabi bilgilere sahip geniş işçi sınıfı grupları arasında yanılsamalardan kurtulma takip etti. Burjuvazi saldırıya geçti, ücret düzeyleri muazzam ölçülerde geriledi; bunlar saatin belirtileriydi. Güven yoksunluğu evrenseldi, grevler ezildi, işsizler ordusu devasa boyutlara ulaştı. |