Tekil Mesaj gösterimi
Alt 28-02-2007, 14:42   #8
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Bununla anlatılmak istenen şey neydi? Şu: 25 yıl hatta daha uzun bir süre önce, kapitalist üretim tarzının yerini sosyalist üretim tarzının alması daha o zamanlar nesnel kazanımlar sunuyordu, yani insanlık kapitalizmde ürettiğinden daha fazlasını sosyalizmde üretebilirdi. Fakat 25-30 yıl önce bu halen, üretici güçlerin artık kapitalizm altında gelişme yeteneğinde olmadığı anlamına gelmiyordu. Biliyoruz ki dünyanın her tarafında, özellikle günümüze kadar karşılaştırmalı olarak dünyadaki önde gelen ekonomik ve mali rolü oynayan Avrupa’da, üretici güçler büyümeye devam etti. Ve şu an Avrupa’da üretici güçlerin büyümeye o ana kadar devam ettiği yılı saptayabiliyoruz: 1913 yılı. Bu şu anlama gelir; o yıla kadar kapitalizm üretici güçlerin gelişmesinin önüne mutlak değil göreli bir engel koydu. Teknolojik anlamda, Avrupa 1894’den 1913’e kadar eşi görülmemiş bir hızla ve güçle gelişti, daha açık söyleyelim, Avrupa emperyalist savaşı önceleyen 20 yıl boyunca ekonomik olarak zenginleşti. 1913’ten başlayarak –bunu olumlu anlamıyla söyleyebiliriz– kapitalizmin, onun üretici güçlerinin gelişimi, savaşın patlak vermesinden bir yıl önce bocalama noktasına geldi, çünkü üretici güçler, kapitalist mülkiyetin ve mülk edinmenin kapitalist biçiminin koyduğu sınırlara karşı hızla ilerlemişlerdi. Pazar bölünmüş, rekabet en şiddetli ölçüye ulaşmıştı ve bundan böyle kapitalist ülkeler, birbirlerini pazardan yalnızca mekanik araçlarla bertaraf etmenin yollarını arayabilirlerdi.
Avrupa’da üretici güçlerin gelişimine dur diyen savaş değildir, savaşın kendisi, kapitalist egemenlik koşulları altında Avrupa’da üretici güçlerin daha fazla gelişmesinin olanaksızlığından çıkmıştır. 1913 yılı, Avrupa ekonomisinin evrimindeki büyük bir dönemeç noktasına işaret eder. Savaş, yalnızca, kapitalizm koşullarında daha fazla ekonomik gelişimin tamamıyla olanaksız olmasından doğan krizi derinleştirici ve keskinleştirici bir biçimde davrandı. Bu bir bütün olarak Avrupa’da yaşandı. Sonuç olarak, eğer 1913’ten önce sosyalizmin kapitalizmden daha avantajlı olduğunu söylemekte şartlı olarak haklıysak, bundan, 1913’ten beri, sosyalizm biricik ekonomik kurtuluş olanağını sunarken kapitalizmin çoktandır Avrupa’nın parçalanması ve mutlak bir tıkanıklık durumu anlamına geldiği sonucu çıkar. Bu, proleter devriminin ilk öncülüne göre görüşlerimizi daha da kesinleştirir.
İkinci öncül, işçi sınıfıdır. İktidarı elde edebilmek ve toplumu yeniden inşa edebilmek için ekonomik anlamda yeterince güçlü bir hale gelmelidir. Bu koşul bugün sağlanmış mıdır? Rus devrimimizin deneyiminden sonra bu sorunu ileri sürmek artık mümkün değildir, çünkü Ekim Devrimi bizim geri ülkemizde olmuştur. Ancak geçtiğimiz yıllarda, proletaryanın toplumsal gücünü dünya ölçeğinde az çok yeni bir yoldan ve çok daha kesin ve somut olarak değerlendirmeyi öğrendik. İktidarı almadan önce proletaryanın, nüfusun yüzde 75 ya da 90’ını oluşturmasını talep eden bu naif, sahte-Marksist görüşler tamamen çocukça görünüyorlar. Nüfusun çoğunluğunu köylülüğün oluşturduğu ülkelerde bile proletarya, iktidarın fethini başarabilmek için köylülüğe ulaşmanın yollarını bulabilir ve bulmalıdır. Bize kesin olarak yabancı olan şey, köylülüğe ilişkin her türden reformist oportünizmdir. Aynı zamanda, dogmatizm de bize daha az yabancı değildir. Tüm ülkelerdeki işçi sınıfı, köylü kitlelere, ezilen uluslara ve sömürge halklara giden bir yol bulunabilmesini sağlayacak ve bu şekilde çoğunluğu garantiye alabilecek derecede yeterince büyük bir ekonomik ve toplumsal rol oynamaktadır. Rus devrimi deneyiminden sonra, bu, bir spekülâsyon, bir hipotez, bir indirgeme değil, su götürmez bir gerçektir.
  Alıntı ile Cevapla