Tekil Mesaj gösterimi
Alt 28-02-2007, 14:59   #25
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Fakat Amerika’ya ilişkin olarak, Avrupa bağlamında gerçekten söyleyebildiğimiz gibi, kapitalizmin çoktandır ekonomik gelişimin kesintisini sergilediğini söylemek yanlış olacaktır. Avrupa çürüyor, Amerika serpiliyor. Savaş sonrasının ilk yıllarında ya da daha doğrusu ilk aylarında, ilk yirmi ayda, Amerika’nın genel olarak Avrupa pazarını özel olarak da savaş pazarını kullanıp sömürmesinden dolayı, Avrupa’nın ekonomik çöküşü sayesinde Amerika’nın derhal altının oyulacağı görünebilirdi. Bu pazar pörsüdü ve kurudu, desteklerinden birinden yoksun bırakılan Amerikan sanayisinin korkunç Babil Kulesi eğilmeye ve bütünüyle çökmeye yüz tuttu. Fakat Amerika, önceki faaliyet alanını oluşturan Avrupa pazarını kaybederken (100 milyonluk kendi zengin iç pazarını sömürmeye ek olarak), belli Avrupa ülkelerinin –Almanya’nın ve hatırı sayılır ölçüde Britanya’nın– pazarlarını su götürmez bir şekilde ele geçirdi ve geçirmektedir. Ve 1921-1922’de şunu görüyoruz; Amerikan ekonomisi, Avrupa yalnızca bunun belirsiz ve zayıf yankılarını yaşadığı bir zamanda, gerçek bir ticari ve sınai yükselişten geçmektedir.
Sonuç olarak Amerika’da üretici güçler halen kapitalizm altında gelişmektedir, şüphesiz sosyalizmde gelişebileceğinden çok daha yavaş bir şekilde, ancak yine de gelişiyor. Bunun ne kadar daha süreceği başka bir sorundur. Amerikan işçi sınıfı ekonomik ve toplumsal gücü itibarıyla şüphesiz devlet iktidarının fethi için tamamıyla olgunlaşmıştır, ancak politik ve örgütsel geleneği açısından Avrupa işçi sınıfına göre karşılaştırılmaz ölçüde iktidarın fethinden uzaktır. Bizim gücümüz –Komünist Enternasyonal’in gücü– Amerika’da halen çok zayıftır. Ve eğer Avrupa’da muzaffer bir proleter devrimin mi, yoksa Amerika’da güçlü bir Komünist Partinin oluşturulmasının mı daha önce gerçekleşeceği sorulsaydı (doğal olarak bu, sorunun yalnızca farazi bir konuluşudur), bu durumda şu an eldeki tüm olguların ışığında (ve doğal olarak her türden yeni olgunun ortaya çıkması mümkündür, sözgelimi Amerika ve Japonya arasındaki bir savaş gibi; ki savaş, Yoldaşlar, tarihin büyük bir lokomotifidir), eğer şu anki durum ileriye doğru mantıksal gelişimi içinde ele alınacak olursa, Amerika’da güçlü bir Komünist Partinin doğup gelişmesinden önce Avrupa’da proletaryanın iktidarı fethetme şansının çok daha fazla olacağını ileri sürerdim.[4] Bir başka deyişle, tıpkı Ekim 1917’de devrimci işçi sınıfının zaferinin, Komünist Enternasyonal’in oluşumunun ve Avrupa’daki Komünist partilerin büyümesinin öncülü olması gibi, proletaryanın Avrupa’nın en önemli ülkelerindeki zaferi de büyük bir olasılıkla Amerika’daki ani devrimci gelişmelerin öncülü olacaktır. Bu iki alan arasındaki farklılık, Avrupa’nın parçalanışını sömüren Amerika’da ekonomik ilerleme halen yürürlükteyken, Avrupa’da artık üretici olarak büyüyemeyen (çünkü büyüme alanı kalmamıştır), ancak Komünist Partinin gelişimini bekleyen proletaryanın yanı sıra ekonominin çürümekte ve gerilemekte oluşunda yatmaktadır.
Üçüncü alan, sömürgeleri kapsamaktadır. Kendiliğinden anlaşılabilir ki, sömürgeler –Asya ve Afrika’nın (bir birlik olarak bahsediyorum) Avrupa’ya benzer biçimde en büyük türden tedrici gelişmeler içeriyor olması olgusuna rağmen– yalıtık ve bağımsız olarak ele alındıklarında proleter devrim için kesinlikle hazır değildirler. Yalıtık olarak ele alırsak sömürgelerde kapitalizm ekonomik gelişim açısından halen büyük olanaklara sahiptir. Fakat sömürgeler metropol merkezlere aittirler ve kaderleri sıkı sıkıya Avrupa metropol merkezlerinin kaderine bağlıdır.
  Alıntı ile Cevapla