Her şeyden önce, bugünün en büyük üstünlüğü, Sovyet Rusya’nın ve Komünist Enternasyonal’in, devrimci öncünün merkezi örgütünün varlığında ve bununla sıkı sıkıya bağlı olarak çeşitli ülkelerde Komünist partilerin sistematik örgütsel güçlenmeleri olgusunda yatmaktadır. Bu güçlenme her zaman sayısal büyümeyi ifade etmez. Doğal olarak 1919-20’de, proletaryanın ilk umutları halen canlılığını koruyorken, Komünist partilerin safları –her büyük çalkantılı durumda olduğu gibi– akına uğramış ve Komünist örgütler kararsız öğelerle dolu hale gelmişti. Bu öğelerin bir kısmı bugün geri çekilmişlerdir, ancak çelikleşmesi anlamında, daha yüksek bir ideolojik netlik anlamında, uluslararası merkezileşme ve uluslararası bağlar anlamında partinin büyümesinde bir kesinti olmamıştır.
Bu büyüme inkâr edilemez bir büyümedir ve ifadesini, Dördüncü Kongrenin, Yürütme Komitesi seçmesiyle, ilk kez, federatif ilkeler temelinde değil, çeşitli partilerin seçilmiş temsilcileri temelinde değil, Dördüncü Kongrenin bizzat kendisi tarafından seçilmiş bir yapı olarak merkezi bir organ oluşturması olgusunda olduğu kadar Dördüncü Dünya Kongresinin –proletaryanın tarihinde ilk kez– uluslararası bir programı kaleme almaya dönük bir girişimde bulunması olgusunda da bulmaktadır. Ve bu Yürütme Komitesi bir sonraki kongreye kadar Komünist Enternasyonal’in kaderinden sorumlu tutulmuştur.
Komünist Enternasyonal, Dördüncü Kongreden sonra sıkı sıkıya birbirleriyle ilişkili iki görevle karşı karşıya kalmıştır. İlk görev, sol kanadı aracılığıyla köklerini Komünist Enternasyonal’e salarak devrimci gelişimin uzatmalı karakterinden faydalanmaya çalışan burjuvazinin ardı arkası kesilmeyen, ısrarlı girişimlerini ifade eden Merkezci eğilimlere karşı mücadeleyi sürdürmektir. Komünist Enternasyonal içinde Merkezciliğe karşı mücadele ve bu dünya partisinin daha da arındırılması; ilk görev budur. İkinci görev, işçi sınıfının ezici çoğunluğu üzerinde etkiye sahip olma mücadelesidir. |