Yoldaşlar, bu şekilde de, kendi istek ve amaçlarına karşıt olarak bir kez daha göstermişlerdir ki; bir yandan Yoldaş Lenin’in partimiz ve devrim açısından taşıdığı önemi kendi yöntemleriyle değerlendirebiliyorlar, diğer yandan –onlar için çok daha kötüsü– partimizin doğasını ne anlayabiliyorlar ne de onun karakterini biliyorlar. Benim açımdan, Yoldaş Lenin’in ülkemizdeki ve dünyadaki hareket açısından önemi hakkında Sovyet Kongresinin Komünist fraksiyonu önünde konuşmak gereksiz. Ancak Yoldaşlar, parti ile onu en iyi, en tam biçimde ve gerçek bir dahinin yöntemiyle dile getiren birey arasında yalnızca fiziksel değil aynı zamanda ruhsal, içsel, çözülmez bir bağ vardır. Ve bu, ifadesini, Yoldaş Lenin hastalığı nedeniyle çalışmadan koptuğunda, (tüm dünyada uluyan burjuva çakallar hakkında bir şeyler bilen) partinin tedirgin bir umutla Yoldaş Lenin’in durumuyla ilgili haber ve bültenleri beklemesi, ancak aynı zamanda partimizdeki tek bir kasın bile titrememesi, tek bir tereddüt, bölünmek bir yana, iç çatışma olasılığına dair en ufak bir ipucunun dahi olmamasında bulmuştur. Yoldaş Lenin doktorlarının emriyle işten el çektirildiğinde, parti bugün tabandaki her bir üyesinin sırtına iki üç kat fazla sorumluluk bindiğini anlamış ve oybirliğiyle liderinin dönüşünü beklemeye başlamıştır.
Pek uzun olmayan bir süre önce, bir burjuva politikacıyla görüşmeye katılmıştım, bana şunu söyledi: “Sovyet ve parti gruplarınızla iyi bir görüşme yaptım. Şüphesiz aranızda bireysel ve grupsal çelişkiler var, ancak hakkınızı vermeli. Dış dünya, ya da bir dış tehlike veya genel görevler söz konusu olur olmaz, her zaman cephenizi oluşturuyorsunuz.” Açıklamasının cephemizi oluşturmamıza dair son bölümü beni memnun etti, ancak ilk bölümü, itiraf edeyim ki biraz canımı sıktı. Bizimki gibi devasa görevlerle, düşünülebilecek en büyük zorluklar altında ve su götürmez biçimde yorulan (maddenin doğası gereği) eskilerle, bizimki kadar büyük bir parti söz konusu olduğu ölçüde; bazı iç tehlikeler partimiz içinde ortaya çıkabildiği ölçüde, bunlara karşı, tüm partinin niteliğini yükseltmek ve her alandaki üyelerinin parti kamuoyunun artan basıncını hissedebilmeleri için parti kamuoyunu güçlendirmekten başka bir çare yoktur ve olamaz.
Uluslararası durumun bütününden çıkardığımız sonuçlar bunlardır. Avrupa devriminin saati belki yarın gelip çatmayacak. Haftalar ve aylar ve belki yıllar geçecek ve dünyadaki yegâne işçi-köylü devleti olarak kalmaya devam edeceğiz. İtalya’da Mussolini zafer kazandı. Almanya’da Alman Mussolini’lerinin zaferini önlemeyi garantiledik mi? Hiç de değil. Ve Fransa’da Poincaré’inkinden çok çok daha fazla gerici bir hükümetin iktidara gelmesi bütünüyle olasıdır. Arka ayakları üzerinde bağdaş kurup oturmadan ve Kerensky’sini öne çıkarmadan önce, burjuvazi halen tamamıyla, sonuncu Stolypin’lerini, Plehve’lerini, Sipyagin’lerini geliştirmeye muktedirdir. Bu bizim ayakta durmamızı, Sovyet devletinin ayakta kalmasını ve sonuç olarak her şeyden önce partimizin kendisini sonuna kadar korumasını sağlayacak olan Avrupa devrimine bir başlangıç olacaktır. Belki de bir yıldan uzun bir süre, bu ekonomik, politik ve diğer her türden hazırlık çalışmasından geçmek zorunda kalacağız. |