Tekil Mesaj gösterimi
Alt 28-02-2007, 15:03   #39
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Bu nedenle kitle kaynaklarımızı daha büyük oranda bir araya getirmeliyiz. Partimizin içinde ve çevresinde daha fazla genç! Niteliklerini en üst düzeye çıkar! Partimizin niteliklerinin yükseltilmesiyle, deneyimin eski kuşaktan yenisine aktarılmasıyla, bu tam kaynaşma durumu bir kez elimizde var oldukça, başımızın üstünde hangi fırtınalar –son proleter zaferin bu müjdecileri– patlarsa patlasın, bilincimizde hiçbir şüphe olmayacak ki; Sovyet sınırları, karşı-devrimin ötesine geçemeyeceği siperler olacaktır. Bu siperler bizim tarafımızdan, Sovyet Rusya’nın öncüsü tarafından, Komünist Parti tarafından güçlendirilmiştir ve bu siperleri ta ki o güne kadar ihlâl edilmemiş ve yenilmez olarak koruyacağız, ta ki Avrupa devrimi gelene ve Avrupa’nın tamamında, Dünya Sovyet Cumhuriyetinin eşiği, Avrupa Birleşik Devletleri Sovyet Cumhuriyetinin bayrağı dalgalanıncaya kadar.
(Uzun ve güçlü alkışlar)
(Yaşasın Kızıl Ordu’nun lideri Yoldaş Troçki! Yaşasın Yoldaş Lenin! sloganları)

Milliyetçilik ve Ekonomik Yaşam



İtalyan faşizmi, ulusal “mukaddes egoizmi” yegâne yaratıcı etken olarak ilân etti. Alman faşizmi insanlık tarihini milli tarihe indirgedi ve akabinde de milleti ırka, ırkı da kana. Dahası, politik olarak faşizme ulaşmamış –ya da daha doğrusu pençesine düşmemiş– ülkelerde, ekonomik sorunlar giderek ulusal çerçeveye sıkıştırılmaktadır. Birçoğu bayraklarının üstüne açıkça “otarşi” yazacak cesarete sahip değil. Ancak politika, her yerde ulusal yaşamı dünya ekonomisinden mümkün olduğunca kendi içine kapalı bir ayrılığa doğru itiyor. Sadece yirmi yıl önce, okul kitapları, zenginliğin ve kültürün üretimindeki en güçlü etkenin, insanoğlunun doğal ve tarihsel gelişiminin parçası olan uluslararası işbölümü olduğunu öğretiyordu. Şimdi, dünya ticaretinin tüm kötülüklerin ve tehlikelerin kaynağı olduğu ortaya çıktı. Haydi yuvaya! Sine-i millete dönün! Japon “otarşisinde” bir gedik açarak patlamaya sebep olan Amiral Perry’nin hatasını düzeltmek de yetmez, bunun yanı sıra insanlığın kültürel alanının böylesi bir büyüklükte genişlemesine yol açan Kristof Kolomb’un çok daha büyük hatası için de bir düzeltme yapılmalıdır.
Mussolini ve Hitler tarafından keşfedilen ulusun süregelen değeri, şimdi on dokuzuncu yüzyılın yanlış değerlerinin; demokrasi ve sosyalizmin karşısına çıkarılmıştır. Burada da el kitapları ile ve daha da kötüsü tarihin çürütülemez olguları ile uzlaşmaz bir çelişkiye düşüyoruz. Sadece kasıtlı cehalet, ulus ve liberal demokrasi arasında keskin bir tezat betimleyebilir.
Nitekim modern tarihte, diyelim ki Hollanda’nın bağımsızlık mücadelesi ile başlayan tüm kurtuluş hareketleri, hem demokratik ve hem de ulusal bir karaktere sahiptirler. Baskı altındaki ve parçalanmış ulusların uyanışı, sayısız parçalarını birleştirme ve yabancı boyunduruğu söküp atma mücadeleleri, politik özgürlük için mücadele olmaksızın imkânsız olurdu. Fransız ulusu on sekizinci yüzyıla girilirken demokratik devrimin fırtınaları ve gerilimleri içinde pekişti. İtalyan ve Alman ulusları on dokuzuncu yüzyıldaki bir dizi savaşlardan ve devrimlerden doğdu. Özgürlüğe ilk adımını on sekizinci yüzyıldaki ayaklanmasıyla atan Amerikan ulusu, son olarak İç Savaşta Kuzeyin Güney üzerindeki zaferi ile güçlü gelişimini garanti altına aldı. Ne Mussolini, ne de Hitler ulusun mucidi değildir. Modern anlamda –ya da çok daha doğrusu burjuva anlamda– yurtseverlik, on dokuzuncu yüzyılın ürünüdür. Fransız halkının ulusal bilinci belki de en tutucu ve istikrarlı olanıdır; ve bugüne kadar demokratik geleneklerin pınarlarından beslenmiştir.
  Alıntı ile Cevapla