Kıdemli Kartal
Üyelik tarihi: Mar 2006 Yaş: 41
Mesajlar: 5.868
Tecrübe Puanı: 25  | FICHTE’ NİN ESERLERİ VE GÖRÜŞLERİ Bilinç Olguları (1817) adlı eserinde, ruhun varoluşunu inkâr ettiğini ve bu reddedişin sisteminde esaslı bir kriter olduğunu, ruh varsayımıyla kendi sisteminde ilerlemek şöyle dursun, bu sistem içerisinde durmanın bile imkânı olmadığını anlatmıştır. Fichte, numen'in, kendinden şey'in (chose en soi) ruhla uzlaşamayacağını, bilginin biçimi ka-dar da maddesini veren 'ben'in bütün olayların da ilkesi olduğunu kabul etmişti. Ona göre, bütün felsefî tümdengelimlerin dayanak noktası olan mutlak 'ben' bireyseldir. Bunu bilincin ilham ettiği görgül 'benle karıştırmamalıdır. Mutlak 'ben', hareket etmenin dolaysız bilincidir ki, bunu zihnin bir sezgisiyle tanırız. Ruh, edimdir, enerjidir ve bu edim, gerçekliğin kendisidir. 'Ben'de, "bilincin öznesiyle gerçekliğin ilkesi karışmışlardır". Ruh, bütün bildiklerini yapar, bütün bilgide kendisini bilir; bütün bilgilerde kendisinden bir şeyler bilir. Bu nedenle var olan yalnız 'ben'dir; hakikî gerçekliğin bilimi de ruhun bilimidir ve duyular, âlem, biçimin (şekil) ve kategorilerin bir yanılsamasından (illusion) başka bir şey değildir. Fichte için özü faaliyetten ibaret olan mutlak bir 'ben', evrensel bir ruh vardır ki, özgür ve hareket eden varlıklar çokluğu şeklinde bölünür; o, bu suretle hem gelişir, hem de hareket eder. İşte tinsel gerçeklikten başka bir gerçeklik kabul etmeyen Fichte'nin anladığı ruh, 'ben'le ifade ettiği ruhtur. Fichte'ye göre, insanda mutlak bir irade vardır ve irade, varoluşumuzda, dışarıda ki olgular gibi bağıntılı olmayan bir şeyde var olan, müşterek ve yayılıcı bir kuvvettir. Her şey iradenin türlü belirtilerinden ibarettir. Tinselci metafiziğin anladığı örnekte olmamak şartıyla, ruh, ben, daima olacak olan ve olması gereken bir ülküdür. İşte felsefenin ödevi, bu olması gerekeni araştırmaktır ki, bu 'ödev, 'özgürlük' ve 'irade'den ibarettir. Bunun üçü de gerçekte birbirinin aynıdır. Ödev, Kant'a rağmen var olan bir şey değil, var olması gereken bir amaçtır. Bugün yapmak zorunda olduğum şey ise, edim'i ilgileyen ödev'dir. Şu halde ödev, mutlak değildir, irade mutlaktır. Zira, bize lâzım olan şeyi kendimiz yapar, kendimiz emreder ve kendimiz ararız. Asıl istenen irade de budur. Ödev, gücü yaratır. Yani, olması gereken, olanı vücuda getirir. "Ahlaksal ödev fikriyle, özgürlük fikri ve gerçek 'ben' aynı şeydir. Bizim mutlak 'ben'imiz, şimdi herhangi bir kişilikte kuşatılmış gördüğümüz şu ya da bu bireylik değil, fakat kendi evrensellik ve sonsuzluğu içinde olması gereken ve olacak olan şeydir. İşte âlemin başlangıcı kadar da amacı budur. Fichte, bilim doktrininin ilkelerini 'doğal hukuk'a ve 'ahlâk'a uygular. Hukuk ve ahlâk, temelini bireylikte (individualite) bir eylem küresi teşkil eden özgürlük düşüncesine dayanır. Mutlak 'ben', birey değildir: Birey, 'ben'den çıkar; 'ben', bireyden değil. Pratik bakımdan felsefe, ister istemez bir aynı kanuna bağlı olan bir ahlaksal kamulluk (communaute) ile faaliyetimizin konusu olan bir dış âlemi kabul etmek suretiyle gerçekçi (realiste) bir hal alır. Akıllı varlık, bir birey olarak ve diğer akıllı varlıklarla birlikte konmadıkça ileri sürülemez. Mutlak 'ben'in özgürlüğü akılla nitelenmiş olan bütün arasında paylaşılmıştır. İnsan, kendi benzerleriyle olan ilişkilerinde, kendi özgürlüğünü sınırlayan diğerlerinin özgürlüğüne saygı hisseder. Doğal hak, bu duyguya dayanır. Devletin amacı, bu hakkı korumak ve gerçeklendirmektir. Fichte'nin 'siyasal' görüşü, az çok Rousseau' nunkine benzer. En akla uygun olan hükümet şeklinin 'cumhuriyet' şekli olduğunu kabul eder. Onu, ulusların kamul ruhunun bir eseri sayar ve 'cumhuriyet'in ancak kanuna, kanun olduğu için saygı duyan bir ulusla kurulabileceğine inanır. Fichte'ye göre her kurum (constitution), genel ilerlemeyi, her bireyin fakültelerini geliştirmeyi sağlamaya çalıştığı takdirde meşrudur. Onun polisi, ceza vermekten çok, cinayetlerin önüne geçme amacını güder ve baskı hukukunda (droit de repression) Fichte, tövbe ettirme sistemine yaklaşır ve ölüm cezasını kaldırır. Doğal Hukuk ve Ahlâk adlı eserinde Fichte, sosyalizme giden düşünceleriyle, Almanya'da kendisini ilk sosyalist yazar olarak tanıtır. Kapalı Ticarî Devlet (1800) adlı eserinde de evrensel ticaretin devlete verilmesini, her milletin ekonomik gelişmesi için yararlı bulur. Fichte'nin 'ahlâk'ı, System der Sittenlehre (lena, 1798) adlı eserinde daha çok Kant'm düşüncelerine dayanırsa da o, görüşlerini başka terimlerle ifade etmiş, başka ilkelere dayamış ve yeni geliştirmelerle zenginleştirmiştir. Ona göre, ahlâklılığın ilkesi, zihnin kişilik kavramına göre özgürlük alıştırmasını (exercise) mutlak surette belirlemesidir. Ahlaksal insanın bütün eylemlerinin ereği, duyular âleminde, yalnız aklın idaresini ve zihinli varlıklar tarafından teşkil edilmiş olan sitede akıl ve ahlâklılığın egemenliğini sağlamaktır. Ahlâk kanunu nesnel âlemin gerçekliğine delâlet eder. Bu kanun, hem eylemin konusunu, hem de ödevi teşkil eden mutlak emri belirletir. Biz bu kanun sayesinde kavranılabilir (intelligible) âlemde mevcuduz ve yalnız eylem sayesindedir ki, olaysal (phenomenale) âlemde de varız. Onun en son ve yüce amacı, 'mutlak özgürlük'tür. Bu ilkeden bir tek filiz olarak kendimize ve başkalarına karşı olan ödevlerimiz fışkırır. Aklın egemenliği yalnız bireylerde gerçeklenebilir. Fakat bütün bireyler aynı amaca uzanırlar ve bunlar, kendilerini ancak birbirleri aracılığıyla kurtarabilirler. 'Ben'de bir birey gibi olan ahlâk kanununun konusu, genel olarak özgürlüğü muzaffer kılmak ve âlemin selâmetini sağlamaktır. Sosyal yetkinlik ülküsü, bütün iradelerin tam olarak bir uzlaşmasıdır. Bu evrensel ahenk halinde, her birey, akıl kanununa uymak suretiyle kamunun selâmeti için çalışacak ve herkesin faaliyeti birbirinin çıkarına hizmet edecektir. Saf 'ben'in özgürlüğü, akılla nitelenmiş olan bütün varlıkların, "asıl gerçek evliyalar cemaatinin özgürlüğüdür". Tanrısal bakımdan nesnel olarak dikkate alınan hep'in bilinci, bir tek ve aynı bilinçtir. Tanrı'nın ve felsefenin de görüşü olan bu bakımda, her akıllı varlığın kendi özel ereği vardır; her biri aynı zamanda evrensel aklın ereklerini gerçeklendirmek için birer aracıdır. Bu nedenle her birimizin bireyliği, herkesin varlığıyla meydana çıkar. Her birimizin ayrı ayrı kendimizin belirlenmesiyle ahlâk kanununun, saf 'ben'in, yani Tanrısal 'ben'in saf bir ifadesi haline geliriz. Kant, insan kendiliğinden bir erektir, der. Fichte ise, "Fakat insan, diğer insanlar için insanlıktan biridir ve bireyin onur ve haysiyetini yapan da budur. Zira erdem, zihinli varlıklar toplumunun çıkarında kendininkini unutmaktır" diye düşünür. Ona göre, her birey, kendi kuvvet ve mevki ölçüsüne göre evrensel ahlâklaştırma ve aklın zaferi işine çalışmalıdır. Alemin selâmeti ancak bununla olabilir. İnsanda özgürlük meyli, doğaldır; ve ahlâk kanunu: "Her özel eylem ben'i, dolu ve tam olan tinsel özgürlüğe götüren bir dizi (sene) içinde görmeye mecburdur" dan ibarettir. Ancak bu suretledir ki, sonsuz 'ben', görgül âlemde gerçeklenmiş olur ve konulmuş olan engeller aşılabilir. Erek, sonsuz olsa da, ona sürekli olarak yaklaşılabilinir. Zira, her ulaşılan sınır, yeni bir hareket noktası olur. İnsandaki ilkel meylin iki şekli vardır: Doğal meyil, özgürlük meyli. Eğer bunlar, birbiriyle ahenkli olurlarsa, kendimize karşı bir saygı, bir haz duygusuna sahip olabiliriz. Bu duygu, duyumsal (sensible) hoşlanmadan .farklıdır. Eğer bu iki meyil arasında ahenk olmazsa, kendimizden nefret etme duygusuna sahip oluruz. Bu duyguya sahip olma fakültesine biz, 'vicdan' adını veriyoruz; ve artık ahlâk, vicdandan türeyen bir edimdir. İlk emir: "Ödevinin kanaatine (conviction) göre hareket edeceksin" der. Bu kanaat ise, hareketimi, yalnız şimdiki görüşümle değil, tasarlayabileceğim her görüşle karşılaştırarak bu hareketin bütün bir ebediyet içinde kendimin olup olmadığını araştırdığım zaman kazanabilirim. Fichte'ye göre, "ahlaksal kötülük, tembellikten gelir". Düşünmekten ve içinde bulunduğu durumun üstüne yükselmekten üşenmek, yapılması gerekenden tiksinmek demektir; geri kalmaya meyletmek demektir. Tembellik, insanı alçaklığa ve sahtekârlığa götürür, tembellikte kölelik, zahmete tercih edilir. Açıkça savunulacak olanı gizlemek için, birtakım görünüşlere hizmet edilmiş olur. Fakat özgürlük meyli, bu meylin bulunmadığı yerde nasıl uyandırılabilir? İnsan, kendi özel kuvvetini eritebilir mi? Fichte, bunun karşılığını, Şimdiki Halin Büyük Çizgileri ve Ahlâk adlı eserlerinde vermiştir. Bazı bireylerde ilk tinsel içgüdü o denli yüksek olabilir ki, ne kendileri ne de başkaları için açıklanmayacak bir biçimde onları duyumların verileri (donnees) üstüne yükseltir; bunlar, bir çeşit "erdem cini"ne sahiptirler. Bunlar, başkaları üstünde örnekler ve uyaranlar gibi etki yaparlar. Fichte'ye göre, insanın diğer insanlarla yaşamasının büyük önemi vardır; zira insan, ancak diğer insanlar içinde insandır. Bütün bireylerin amacı, 'ben' düşüncesinin gerçekleşmesinden ibarettir. Fakat insanın kişiliği, ahlâk bakımından söylemek gerekirse, kendisi için en son şey değildir. Fakat en yüce ereği izleyebileceğimiz tek aracı, kişiliğimizdir. Fichte, 'pozitif dinlerin doğuşu'nu, "erdem cini"ne sahip olan örnek bireylerle açıklar. Çok derin bir ruh kuvvetiyle nitelenmiş olan bireyler, bunların etkisinde kalanlar için bir harika gibi görünürler. Fichte, ahlâk vesilesiyle kilise ve devlet hakkındaki görüşlerini de açıklar. Ona göre kilise, ahlâk kanaatini kuvvetlendirmek ve uyarmak amacıyla bir araya gelmiş olan bireyler toplantısıdır. Bunun müşterek temeli, semboller ve alegorik şekillerden ibarettir ki, bunların altında en bilgisizler kadar da aydınları hareket ettirebilecek yüksek düşünceler vardır. Bu semboller sayesinde hem genel, hem de karşılıklı etkiler yapılabilmektedir. Zira, sembollerin yorumlanmasında bilimsel gerçekler, olduğu gibi belirlenmiş sabit bir şekil yoktur. Bunları herkes kendi anlayışına göre yorumlar; bu nedenle onlar, herkese hitap edebilirler ve onların değerleri de bundan gelir. Sembollerin ölçülü âlemin yüksek ve düzenli bir düşüncesini, âlemin ahlâk düzeninde olan bir düşüncesini açık ve canlı bir hale getirir. Bu nedenle semboller, geçegendirler (provisoire). Bunlar gibi devlet şekilleri de geçegendirler. Devlet, insanın yalnız dışıyla uğraşır. Ahlâkla hukuku bu bakımdan ayırmak lâzımdır. 'Hukuk', diğerleriyle yaşamak isteyen herkesin kendi özgürlüklerini başkalarının özgürlüğü için sınırlamalıdır ilkesine dayanır. Devlet, bireyi, başkalarının özgürlüğünü tanımaya mecbur eder. Özetini verdiğimiz bu görüşler, Fichte'nin ilk verdiği dersler ve yazdığı eserlere göredir; fakat sonraları aynı ruh ve esastan ayrılmamak şartıyla doktrininde bazı değişikliklere baş vurmuş, kamul duyuyla (sens commun) herkesin dinsel duygularıyla, pratik zorunluluklarla ve hatta bazen kendi felsefesinin yanı başında gelişmeye başlayan yeni sistemlerle uzlaşmaya çalışmıştır.
__________________ iLk ÇıĞLıĞıM SoN NeFeSiM TeK AşKıM BEŞİKTAŞ'ım.... HeRşEyİn BiR sOnU vAr AmA BEŞİKTAŞ SeVgİsİnİn AsLa...! |